Yöresel Halk İnançları

Yerel İnanç Değerlendirme

Yerel İnanç Değerlendirme

Yörede eski Türklerde olduğu gibi ay veya güneş tutulduğu zaman teneke çalma,
silah atma gibi uygulamaların olduğunu, buna ek olarak İslamiyet’in etkisiyle Sala
okutma, ezan okutma gibi uygulamalara da başvurulduğunu gördük. Bütün bu
uygulamaların altında yatan sebep ayı veya güneşi kötü ruhların kapattığı ve o ruhların
ses çıkarılarak kovulabileceği inanışıdır. Bugün yörede İslamiyet’in etkisiyle bu kötü
ruhlar cinlere dönüşmüştür.
Dolunayı gören kişinin “Amentü” duasını okuması veya iyi şeyler olması için
dua etmesi de yöre insanının aya bir kutsallık atfettiğinin göstergesidir.
Gece ay ışığında gizlice yıkanan kişinin ay gibi parlayacağına inanılması da ay
ışığına nur gibi kutsiyet atfedildiğini göstermektedir.
Güneşe karşı küçük abdest bozmanın kötü sayılması da yöre halkının güneşe
saygı duyduğunu göstermektedir.
Yine güneş batarken uyumanın iyi sayılmaması, güneş doğmadan kalkılması
gerektiği ve güneşin yatağa vurmaması gerektiği gibi inanışlar da halkın güneşe saygı
duyduğunu ve onu bazı kötü şeyleri yapabilecek yaptırım gücüne sahip bir varlık olarak
gördüğünü göstermektedir.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da yaptığımız inceleme sonucunda özellikle eski Türklerdeki
herkesin bir yıldızı olduğu ve o yıldız kaydığı zaman sahibinin de öldüğü inancının hala
devam ettiğini gördük. Bu inancın etkisini yöredeki, “Bir yıldız kaydığı zaman
dünyadan bir kişi eksilir” ifadesi açık bir şekilde göstermektedir. Ayrıca yörede
yıldızlara göre fal bakılan falname kitaplarına inanıldığını ve bu kitaplardan fal
baktırıldığını tespit ettik.
Yörede yaptığımız inceleme sonucu yağmur ve şimşek, yıldırım gibi hava
olaylarıyla ilgili birçok inanış ve uygulama olduğunu gördük.
Giriş kısmında yaptığımız incelemede eski Türklerde yağmurun bereket olarak
değerlendirildiğini görmüştük. Hacı Ahmetli Tepeköy’ da da halk yağmurun bereket olduğuna
inanmaktadır. Ancak yağmurun fazla yağmasından meydana gelen seli, yöre insanı
Allah’ın kullarını cezalandırmak için gönderdiği bir felaket olarak değerlendirmektedir.
150
Yöredeki yağmur durdu dersen yağmur durmaz inancı sanırız Türk halk inanışlarındaki
ters motifi ile ilgili bir inanıştır.
Dolu genellikle yöre insanının tarım ürünlerine zarar verdiği için yağması pek
hoş karşılanmamaktadır. İnsanlar doluyu kıtlık belirtisi olarak görmektedirler. Doluyu
bıçakla kesince dolunun duracağı inancı ise sanırız bıçağın demir olmasından
kaynaklanan demir kültüyle ilgili bir inanıştır.
Eski Türkler tanrının gökte olduğuna inanıyorlardı. Onun için dinin ismi Gök
Tanrı diniydi. Kurbanlar gökyüzüne en yakın olan yerler olan dağlarda, yüksek
tepelerde kesiliyordu. Tanrının gökte olduğu düşünüldüğü için gökten gelen her şey
tanrıyla bağlantılı kabul ediliyordu. Hacı Ahmetli Tepeköy’da halkın göktaşı düşmesinin Allah’ın
insanlara bir uyarısı olarak yorumlanmasının altında yatan sebep bizce bu eski inanışın
devam etmesidir.
İlk insanlar gök gürlemesinden korkmuş ve ondan kendini korumak için bir
takım uygulamalar yapmıştır. Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen hala insanlar gök
gürlemesinden korkmakta veya çekinmekte, ona saygı duymaktadır. Yörede gök
gürlediği zaman Salâvat getirilmesi, Şahadet getirilmesi, dua okunması gibi
uygulamalar yapılmasının altında da sanırız bu korku yatmaktadır. Gök gürlediği zaman
Allah’ım senden korkmayan taş kesilsin denmesi ise çok ilginçtir. Bu söz bize yöre
halkının gök gürültüsünü aslında Allah’ın insanlara kızdığının bir belirtisi olarak
algıladığını göstermektedir.
Yaptığımız inceleme sonucunda yöre halkının yağmur, şimşek, yıldırım gibi
gökle ilgili olayları genelde iyiye yorumladığını; ancak bunların bazen Allah’ın
insanları cezalandırmak için de kullandığına inanıldığını gördük.
Yörede gök kuşağıyla ilgili derlediğimiz inanışların içerisinde birçok dikkat
çekici öğe vardır. Örneğin gök kuşağının altından geçenlerin günahlarından arınacağına
inanılması ilginç bir inanıştır. Günahlarından arınan, günahsız insan İslamiyet’e göre
Cennetliktir. Bu da bize eski Türklerdeki gökkuşağının Cennete giden bir köprü (Ak
yol) olduğuna dair inanışı hatırlatmaktadır. Buradan hareketle eski Türklerdeki gök
kuşağının Cennete giden bir yol olduğuna dair inancın Hacı Ahmetli Tepeköy’da hala devam
ettiğini söyleyebiliriz.
Gök kuşağının altından geçenin cinsiyet değiştireceğine inanılması da ilginç biri
inanıştır; çünkü cinsiyet değiştirme ancak tanrısal bir güçle yapılabilecek bir şeydir.
Gök kuşağının bunu yapabileceğine inanılması da Türklerin gök kuşağında tanrısal bir
151
güç olduğuna inandığı anlamına gelmektedir. Bu da bizce eski Türklerin gök ve gökte
olan cisim ve olaylara tanrısal bir anlam yüklemelerinden kaynaklanan bir inanıştır.
Yine gök kuşağının altından geçenin dileklerinin kabul olacağına, zengin
olacağına inanılması da gökkuşağının tanrısal bir gücü olduğuna inanılmasıyla
bağlantılı inanışlardır.
Yaptığımız inceleme sonucu Hacı Ahmetli Tepeköy’da gök kuşağıyla ilgili birçok inanış
bulunduğunu ve bu inanışların eski Türk inanışlarının bir devamı olduğunu tespit ettik.
Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde yaptığımız incelemede zamanla ilgili birçok inanış
olduğunu tespit ettik.
Halk zamanının belli dilimlerine (Ay, gün, akşam, gece gibi) değişik anlamlar
yüklemektedir. Bazı zamanlar iş yapmak için uygun kabul edilirken bazı zamanlar da iş
yapmak için uygun kabul edilmemektedir.
Yörede Salı günü uğursuzluğuyla öne çıkmaktadır. Salı günüyle ilgili inanışlar
genellikle olumsuzdur. Halk, Salı günü başlanan işin yolunda gitmeyeceğine
inanmaktadır.
Çarşamba gününün bazı sağaltım işlemlerinin yapıldığı gün olduğu dikkati
çekmektedir.
Cuma günü İslamiyet’te kutsal bir gün olduğu için yörede de kutsal kabul
edilmekte ve bu gün yapılan sağaltım işleri bulunmaktadır.
Yaptığımız incelemeler sonucunda yöre halkının bazı olayların olmasında veya
olmamasında zamanın da etkili olduğuna inandığını söyleyebiliriz.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da atla ilgili tespit ettiğimiz inanışlar oldukça ilginçtir. Yörede atın
gözünde perde olmadığı için insanların göremediği cin, şeytan gibi varlıkları
görebildiğine inanılmakta onun için de özellikle geceleri atın kişneyip tepinmesi iyiye
sayılmamaktadır. Sanırız bu inanışın altında eski Türklerden günümüze kadar gelen
atın, olağanüstü güçleri olan bir hayvan olduğu inancı yatmaktadır. Geçmişte uçarak, bir
anda çok hızlı yer değiştirerek insanlara yardım eden at, günümüzde de kişneyip
sahibini kötü varlıklara karşı uyararak insanlara yardımcı olmaktadır.
Bölgede yağmur yağması için at kafasının yazılarak suya gömülmesi âdeti
sanırız eski Türklerin tanrılara at kurban etmesi âdetinden kalma bir uygulamadır. Eski
Türklerin tanrıları memnun etmek ve onlardan bir şey istemek için kestikleri en değerli
kurban attı. Günümüzde de insanlar at kafasını subaşlarına gömerek su iyesine kurban
sunmakta ve ondan yağmur yağmasına yardımcı olmasını dilemektedirler. Zamanla
152
uygulamaya İslamiyet’in etkisiyle yazma (Kur’an-ı Kerim’den ayet veya dua yazma)
uygulamasının da eklenmesi dikkat çekicidir.
Yine yörede karşımıza çıkan at kafasının evlere asıldığı zaman evi nazardan
koruyacağı inancının altında yatan inanış da atın kutsal bir hayvan olduğuna
inanılmasıdır.
Yörede yaptığımız inceleme sonucunda, halk arasında kurdun İslamiyet öncesi
dönemdeki kutsallığını kaybetmiş olsa da hala korkulan ve saygı duyulan bir hayvan
olduğunu gördük. Nazardan korunmak için evlere ve çocuklara kurt dişi asılması
uygulamasından da anlaşılacağı gibi halk kurdun koruyucu bir gücü olduğuna
inanmakta ve bu güce saygı duymaktadır.
İslamiyet öncesi dönemdeki ekonomik ve sosyal önemine İslamiyet’le birlikte
kurban olma özelliği de eklenen koyunun yörede Cennetten çıkma olduğuna, koyunun
melek olduğuna dair inanışlarda ve koyunun olduğu evde fakirlik, kıtlık olmayacağına
dair inanışta İslamiyet’in izleri açıkça görülmektedir. Yine yağmur duasında koyunlarla
kuzuların meleştirilmesi de koyunun saflığına ve temizliğine olan inanıştan kaynaklanan
İslamiyet’in etkisiyle ortaya çıkmış bir uygulamadır.
Yörede keçi ile ilgili inanışlara bakıldığında keçinin genellikle olumsuz olarak
değerlendirildiği ve cinlerle ilişkilendirildiği göze çarpmaktadır.
Köpeğin acı acı uluması durumunda veya bir eve karşı uluması durumunda ölüm
olacağı inancı eski Türk inanışlarında köpeğin ölümü işaret eden sembollerden biri
olarak kabul edilmesine dayanan inanışlardır. Günümüzde de köpeğin uluması ölümü
haber veren bir işaret olarak kabul edilmektedir.
Köpeğin ezan okunurken ulursa kaçan şeytanlara uluduğu inancı eski Türk
inanışlarındaki köpeğin süneyi (İnsanın ikinci ruhu) görebildiği inancından kaynaklanan
inanışlardır. Bu inanışa göre köpekler insanların göremediği diğer dünyaya ait
varlıklardan olan süneyi görebilmektedir. Bu inanış İslamiyet’in etkisiyle birazcık
değişmiş ve sünenin yerini şeytan almıştır.
Yaptığımız inceleme sonucunda yörede köpekle ilgili birçok inanış bulunduğunu
ve bu inanışların şekil değiştirerek de olsa geçmişle olan bağlarını devam ettirdiklerini
tespit ettik.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da evlerin ve dağların bekçisi olan yılanların olduğuna inanılması,
yörede eski inanışlardaki yılanın koruyucu vasfının hala devam ettiğini göstermektedir.
Yılanın kuyuya öldürülüp atılınca yağmur yağacağı inancı ise su iyesine kurban
153
vermekle ilgili bir inanıştır. Halk su iyesine yılanı kurban ederek ondan yağmur
dilemektedir. Aynı şekilde yılan yakılırsa yağmur yağacağı inancı da ateş iyesine
kurban vererek yağmur dilemekle ilgili bir inanıştır ve kaynağını eski Türk
inanışlarındaki ateş ve su iyelerine kurban verme ritüelinden almaktadır.
Ev bekçisi yılanların eve bereket getirdiği inancının altında yılanın, Hz.
Havva’ya elmayı vererek üremeyi, doğurganlığı sağlaması yatmaktadır. Yılanın üreme,
çoğalma sembolü olmasının etkisi evlere bolluk, bereket getirmesi şeklinde birazcık da
olsa değişerek devam etmektedir.
Yılanın rüyada görülmesi ve yolda kişinin önünü kesmesi ise genellikle olumsuz
olarak değerlendirilmektedir.
Yörede yaptığımız inceleme sonucunda yılan hakkında hem olumlu hem
olumsuz inanışların bir arada bulunduğunu, özellikle yılanın koruyuculuk, bekçilik
vasfının yöredeki halk inanışlarında hala devam ettiğini tespit ettik.
Yörede yaptığımız inceleme sonucunda eski Türk inanışlarında öküzün ön
planda olmasına rağmen yöre halk inanışlarında ineğin ön planda olduğunu
görmekteyiz. Bunun en büyük sebebi de sanırız ekonomik şartlardır. Günümüzde yöre
halkının en büyük geçim kaynaklarından birisi inektir. Halk ineğin hem etinden hem
sütünden hem gübresinden hem de yavrularından yararlanmaktadır. İneğe paralel olarak
inek sütü de halk için ekonomik açıdan çok büyük bir öneme sahiptir. Buradan halkın
sosyo-ekonomik yapısının inanışlarını da etkilediği sonucunu çıkarabiliriz. Ayrıca
yörede sütle ilgili birçok inanışın bulunmasının altında bir sebep daha vardır. O sebep
de eski “Türklerde ruhun Ak-süt gölünden geldiği inancıdır.” (Gökalp 1976, 78). Yani
süt eski Türklerde de kutsaldır. Bu kutsallık günümüzde de etkisini sütün önemsenmesi
ve sütle ilgili inanışların oluşması şeklinde sürdürmektedir.
İnek kafasının nazardan korunmak için evlere ve bahçelere asılmasının sebebi
ise hem eski Türklerde öküzün kurban olarak kesilen kutsal bir hayvan olması hem de
kutun kafada olduğuna inanılmasıdır.
Dünyanın sarı öküzün boynuzları arasında olduğu ve depremin öküzün
boynuzlarını sallamasından meydana geldiğine inanılması ise Hint mitolojisinden Türk
mitolojisine giren bir inanıştır.
Tüm bu değerlendirmelerden öküzün ve özellikle ineğin yöre insanı için çok
önemli bir hayvan olduğunu ve bu durumun halk inanışlarına da yansıdığını
söyleyebiliriz.
154
Hacı Ahmetli Tepeköy’da kediyle ilgili kedi olan eve cin girmeyeceği, kedi öldüren kişinin
yedi cami yaptırması gerekir gibi inanışlarda İslamiyet’in izlerini görmek mümkündür.
Ayrıca burada yedi sayısı da dikkat çekicidir. Bilindiği gibi yedi Türk
mitolojisinde önemli bir sayıdır.
İslamiyet öncesi dönemde Türklerin kediye önem verdiği açıktır. Bu öneme
İslamiyet’in kabulüyle birlikte kediye Hz. Muhammed’in “Sırtın yere gelmesin” dediği
inancı eklenmiştir ve kedi öldürmenin çok günah olduğuna inanılmıştır.
Kediyle ilgili olumlu inanışlar olduğu gibi olumsuz inanışlar da vardır. Kedinin
sahibini ölünce yemek istediği yani nankör olduğu yörede yaygın bir inanıştır. Siyah
kedinin uğursuz sayılmasıyla rengi arasında sanırız bir bağlantı vardır. Çünkü siyah,
“Türklerde ölümün, soğuğun ve yer altı dünyasının yani kötülüğün rengidir.” (Çoruhlu
2010, 205)
Yörede yaptığımız incelemede kediyle ilgili olumlu ve olumsuz inanışların bir
arada olduğu, olumlu inanışların birçoğunda açık bir İslamiyet etkisi hissedildiği
görülmüştür.
İnsanlar horozun ve tavuğun en çok ötüş şekillerine ve ötüş zamanlarına dikkat
etmiştir; çünkü horoz sabahleyin günün ağarmasıyla birlikte öttüğü için aydınlanmanın,
karanlıktan kurtulmanın sembolü gibi olmuştur. Ötme, yeteneği genellikle horozlara ait
bir özellik olarak görüldüğü için tavuğun ötmesi olağanüstü bir olay olarak kabul
edilmiş ve kıyametin kopacağına işaret olarak sayılmıştır.
Horozun normalden fazla ötmesi de yöre halkı tarafından kötü bir şeyin
habercisi olarak kabul edilmiş ve yabani hayvanların saldıracağı gibi varsayımlar ortaya
atılmıştır.
Beyaz horozun Türklerde eskiden beri önemli olduğu bilinmektedir.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da da beyaz horoz kurban olarak kesilmektedir.
Yaptığımız inceleme sonucunda Hacı Ahmetli Tepeköy halkının horozun ve tavuğun ötüş
şekli ve zamanına göre bazı çıkarımlar yaptığı ve beyaz horoza önem verildiği, bazı
durumlarda türbelerde kurban olarak kesildiği tespit edilmiştir.
Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesindeki karga ile ilgili inanışlara bakıldığında diğer bölgelerde
olduğu gibi burada da genellikle karganın ölümün ve uğursuzluğun habercisi olduğuna
inanılmaktadır. Sadece bir inanışta karganın müjde habercisi olduğu belirtilmektedir.
155
Özet olarak söylemek gerekirse Hacı Ahmetli Tepeköy’da da karganın olumsuzluğun ve
ölümün habercisi olduğuna inanılmaktadır. Bu inanışta karga ile Hz. Muhammed
arasında geçtiğine inanılan olayın etkisinin büyük olduğu bilinen bir gerçektir.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da İslamiyet’in de etkisiyle güvercine genel olarak olumlu bir bakış
vardır. Güvercin beslenen evde kılınan namazın daha hayırlı olacağına inanılması ve
güvercin vurmanın günah sayılması, halk üzerinde Hz. Muhammed’i güvercinin
koruduğunu anlatan efsanenin etkili olduğunu göstermektedir.
Eski devirlerde çiftçi hayvanı olduğu için küçük görülen, olumlu anılmayan
eşekle ilgili Hacı Ahmetli Tepeköy’daki inanışların olumlu olduğu, eşek tezeğinin bereketi
arttırdığına, evleri nazardan koruduğuna inanıldığı görülmektedir. Bu da bize
hayvancılıktan çiftçiliğe dönen ekonominin halk inanışları üzerindeki etkisini açık bir
şekilde göstermektedir.
Yaptığımız inceleme sonucunda Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde kaplumbağanın nazardan
koruyucu bir özelliği olduğuna ve kaplumbağanın uğur getirdiğine inanıldığını gördük.
Kaplumbağanın böyle olumlu özelliklere sahip olmasının sebebi sanırız gökle ilgili bir
takım mitolojik semboller taşımasından kaynaklanmaktadır; çünkü eski Türklerde gök,
iyi tanrıların ve koruyucu iyelerin yeridir.
Baykuşla ilgili inanışlar Hacı Ahmetli Tepeköy’da da Anadolu’nun diğer yerleriyle aynıdır.
Burada da baykuş uğursuz olarak kabul edilmekte ve ölümün habercisi olduğuna
inanılmaktadır.
Saksağan da yöre halkı tarafından çirkin sesi nedeniyle uğursuz sayılan
kuşlardandır.
Eski Türklerde şimalin totemi olan domuz İslamiyet’in kabulüyle birlikte
Türkler için haram olan ve sevilmeyen bir hayvan olmuştur. Anadolu’nun diğer
yörelerinde olduğu gibi Hacı Ahmetli Tepeköy’da da domuz sevilmeyen, uğursuz sayılan bir
hayvandır.
Türk mitolojisinde kuşların çok önemli bir yeri vardır. Onun için Türk
destanlarında, efsanelerinde, masallarında vs. kuşlara çok sık rastlanır. Türklere göre
kuşlar Tanrının elçisidir, habercidir. Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde de leylek, saksağan, kırlangıç
gibi kuşlar hakkında çeşitli inanışlar vardır.
Örümcek Hz. Muhammed’in olduğu mağaranın ağzını ağla örerek onu sakladığı
için genellikle hakkında olumlu inanışlar olan bir hayvandır. Araştırma sahamızda da
örümcekle ilgili olumlu inanışlar vardır.
156
Tavşan, Anadolu’da özellikle Aleviler tarafından sevilmeyen, eti yenmeyen bir
hayvandır. Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde de tavşanla karşılaşmanın uğursuzluk getireceğine
inanılmaktadır.
Arı, Anadolu insanı tarafından çalışkanlığı ve disiplini nedeniyle her zaman
sevilen ve hayranlık beslenen bir hayvandır. Hacı Ahmetli Tepeköy halkı da rüyada arı görmenin
devlet yani zenginliğe işaret olduğuna inanmaktadır. Sanırız burada çok çalışmakla
zengin olmak arasında bir bağ kurulmaktadır.
Yaptığımız inceleme sonucunda hayvanların yöre halkının sadece ekonomik
hayatına değil aynı zamanda kültürüne ve inanışlarına da tesir ettiğini, Türk
mitolojisindeki önemli hayvanların halk inanışlarında hala yaşamaya devam ettiğini
söyleyebiliriz.
Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde günlük hayatta kullandığımız aletler, araç gereçler, mutfak
eşyaları gibi birçok eşya hakkında çeşitli inanışlar bulunmaktadır.
Yörede türbelere mum dikme uygulaması mevcuttur. Bu uygulama sanırız ışıkla
ilgili bir uygulamadır ve mezarın üzerine ateş yakma uygulamasıyla aynı türden bir
uygulama olarak değerlendirilebilir.
Eski Türklerde çadırları, evleri koruyan ev iyelerinin olduğuna ve bu iyelerin
kapı eşiklerinde bulunduğuna inanılırdı. Bu iyelerin görevi evi ve evdekileri dışarıdan
gelecek kötülüklere karşı korumaktı; ancak eski inanışlara göre koruyucu iyeler bile
rahatsız edildiği, kızdırıldığı zaman insanları cezalandırabilir, onlara zarar verebilirdi.
Ev iyeleri de koruyucu iyeler olmalarına rağmen kızdırılmamaları, rahatsız
edilmemeleri gerekmektedir. Aksi takdirde evdekilere zarar verebilirler. Hacı Ahmetli Tepeköy’da
bu bağlamda değerlendirebileceğimiz, eşikte oturanı şeytan veya cinlerin çarpacağına
dair bir inanış vardır. “Eşikte duran kişi oradaki koruyucu iyeleri rahatsız edebilir ve
iyelerde o kişiye zarar verebilir” (Kalafat 2010, 182-183). Burada sadece İslamiyet’in
etkisiyle koruyucu iyelerin yerini şeytan ve cinler almıştır. Yine yörede eşikte oturanın
evlenemeyeceği, boyunun kısalacağı gibi hep olumsuz inanışlar mevcuttur. Bu
inanışların temelinde de eşikteki koruyucu iyelerin rahatsız edilmemeleri gerektiği
inancı yatmaktadır.
Külle ve ocakla ilgili inanışları ocak kültü içerisinde değerlendirmek
gerekmektedir. Ocak eski Türklerde evin en önemli yeridir, aileyi, soyun devamını ve
ataları temsil eder. Ata ruhları ocağa gelirler, ayrıca ocakta da evin ve ailenin koruyucu
iyeleri bulunur. Onun için Türkler ocağa çok büyük önem verirler, saygı gösterirler. Kül
157
de ocaktan çıktığı için ona karşı da korkuyla karışık bir saygı oluşmuştur. İlçede tespit
ettiğimiz ocakta şeytanın ve cinlerin çocuklarının bulunduğu ve su dökülürse bu
çocukların yanacağı, şeytanın, cinlerin suyu dökene musallat olacağı inancı; külün
içinde şeytanın çocuklarının olduğu, küle basanın çarpılacağı gibi inanışlar ocak
iyesinin rahatsız edilmemesi, kızdırılmaması gerektiği, ocağa saygı gösterilmesi
gerektiğiyle ilgili inanışlardır. Sadece eski inanışlardaki iyelerin ve ruhların yerini
İslamiyet’in etkisiyle cinler ve şeytan almıştır.
Ayna eski inanışlarda ve halk anlatılarında çok önemli bir yere sahip olan bir
eşyadır. Özellikle masallarda ayna ile ilgili unsurlara çok rastlanır. Ayna arkası sırlı bir
eşya olduğu için cinlerle, kötü cadılarla bağlantı kurulmuş ve aynanın içinde bu kötü
varlıkların yaşadığına inanılmış, aynanın diğer dünyayla bu dünya arasında bir kapı
olduğu kabul edilmiştir. Yörede aynayla ilgili tespit ettiğimiz inanışlar da genellikle
olumsuz inanışlardır. Halk, aynanın cinler ve şeytanla bağlantılı olduğuna özellikle
geceleri aynaya bakıldığı zaman aynadaki cinlerin ve şeytanın insanlara zarar
vereceğine inanmaktadır.
Eski Türkler kötü ruhları sesin ürkütüp kaçırabileceğine inanmaktaydılar. Bu
inanışın etkisiyle ay ve güneş tutulduğunda silah atılır, teneke çalınır ve kötü ruhlar
kovulmaya çalışılırdı. Günümüzde de bu inanışın izlerini pek çok inanışta ve
uygulamada görmek mümkündür. Bu inanışlardan birisi de cam kırılmasının uğur
getireceği, kazayı belayı def edeceği inancıdır. Buradaki def edilen kaza bela aslında
eski inanışlardaki kötü ruhlar/ kara iyelerdir. Cam kırılmasından çıkan sesle kötü
ruhların def edilmesi inancı İslamiyet’in etkisiyle uğur getirme ve kazayı belayı def
etme şekline dönüşmüştür.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da süpürgeyle vurulan çocuğun boyunun kısalacağı, süpürülüp
gideceği, süpürgenin şeytan işi olduğu gibi birçok inanış mevcuttur. Süpürge etrafında
bu kadar inanış oluşmasının sebebi sanırız süpürgenin orman/ağaç iyesiyle bağlantılı
olarak düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü süpürge otu bir çeşit ağaçtır, ayrıca
çadırlarda kullanılan eski süpürgelerin çevredeki çalılardan (bodur ağaçlar) yapıldığını
da unutmamak gerekir. Ağaç, Türklerde kutsal olduğu için ondan yapılan süpürgede de
bir takım güçlerin olduğu düşünülmüştür. Bu düşüncenin etkisiyle de günümüze kadar
süpürge etrafında birçok inanış meydana gelmiştir.
Bıçak ve makas günlük hayatta çokça kullanılan eşyalardır ve bu eşyalar
etrafında bir takım inanışlar bulunmaktadır. Bu inanışların kaynağı eski Türk
158
inanışlarındaki demir kültüdür. Türkler demire her zaman önem vermişlerdir. Çünkü
Türkler atlı göçebe ve savaşçı bir toplumdur, demir Türklerin hayatını son derece
kolaylaştırmakta ve demirden yaptıkları savaş araçları onların yenilmez olmasını
sağlamaktadır. Günlük hayatta bu kadar önemli olan demire karşı zamanla Türklerde bir
saygı oluşmuştur. Bu saygı zamanla genişleyerek demirden yapılmış araç gereçlere de
yayılmıştır. Günümüzde demirden yapılmış makas, bıçak gibi araçların etrafında birçok
inanış oluşmasının sebebi sanırız budur.
Makas ve bıçak gibi demirden yapılmış olan ve hayvancılıkla geçimini sağlayan
Türklerde çok önemli bir eşya olan kazan; Türk mitolojisinde mevki ve rütbe sembolü
olup destanlarda bolca yer alır. Türk mitolojisinde ve halkın hayatında bu kadar önemli
bir yere sahip olan kazan hakkında Hacı Ahmetli Tepeköy’da birçok inanış vardır. Bunlardan en
dikkat çekici olanı da gece kara kazanın evden dışarı verilmemesi gerektiğidir. Burada
sanırız kazan aracılığıyla ev halkına büyü yapılabileceği inancı etkilidir.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da resim yapmanın günah olduğu, yapanın ahrette resme kendi
canından can vereceği, resim olan yerde namaz kılınamayacağı gibi inanışlar mevcuttur.
Bu inanışlar İslamiyet’in etkisiyle ortaya çıkmış inanışlardır, İslamiyet’in ilk
devirlerinde Arapları putperestliğe geri döndürebilir diye resimden uzak durulmuş bu da
halk arasında resim hakkında olumsuz inanışların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Gıda maddeleri insan hayatının devamı için çok önemlidir. İnsanoğlu hayatta
kalabilmesi için mutlaka bir şeyler yemelidir; bundan dolayı kıtlık insanları ilk
çağlardan beri korkutan bir felaket olmuştur. İnsanlar kıtlığı önlemek için çeşitli
yöntemlere başvurmuş, yaratıcı tanrıya gıdalarını kesmemesi için dualar edip kurbanlar
kesmiştir. Türkler de dâhil olmak üzere birçok millette yiyeceğin Tanrının nimeti
olduğu ve saygısızlık yapıldığı, değeri bilinmediği zaman Tanrının insanları
cezalandıracağı inancı mevcuttur. Bu konuda ekmeğin üzerine basanın, ekmek kırıntısı
olan yerde yatanın çarpılacağına dair inanış iyi bir örnektir.
Hayvancılıkla geçimini sağlayan eski Türkler için süt son derece önemli bir
gıdadır ve bunun için bir damlasının bile israf edilmemesi gerekir. Ayrıca Ziya
Gökalp’ın belirttiğine göre “Şamanizm inancında insanların ruhu doğmadan önce Süt
Gölünde bulunur ve ölünce ruhumuz yine oraya gider.” (Gökalp 1976, 78). Süt hem
inanç hem de ekonomik hayat yönünden çok önemli olduğu için sütün etrafında bir
takım inanışlar da meydana gelmiştir. Bunlar genellikle sütün taşarak israf olmasını
engellemeye yönelik inanışlardır.
159
Yaptığımız inceleme sonucunda Hacı Ahmetli Tepeköy’da halkın, cansız maddeler ve bu
maddelerden yapılan aletler hakkında pek çok inanışa sahip olduğu, bu inanışların
halkın bu aletleri kullanım şeklini, yerini ve zamanını etkilediği görülmüştür. Ayrıca
halkın gıda maddelerini kullanırken çok dikkat ettiği, gıda maddelerine saygısızlığın
çarpılmayla cezalandırılacağına inandığı da tespit edilmiştir.
Yörede hayvanlarla, günlerle ve eşyalarla ilgili uğur ve uğursuzluk hakkında
inanışlar tespit edilmiştir. Bu inanışların içerisinde eski Türk inanışlarının izleri de
mevcuttur. Örneğin cam kırılmasının uğur getireceğine dair inanışın kaynağı cam
kırıldığı zaman çıkan sesten kara iyelerin, kötü ruhların kaçacağı inancıdır. Aynanın
kırılmasının uğursuzluk getireceği inancı da dikkat çekicidir. Çünkü ayna Türk halk
inanışları içerisinde, masallarda daima sihri gücü olan bir nesnedir. Ayrıca Şamanın
elbisesinde bulunan en önemli aksesuarlardan birisi de aynadır. Türkler aynanın
olağanüstü güçleri olduğu için onun kırılmasının da iyiye işaret olmadığını
düşünmüşlerdir.
Kapı eşiğinde oturmanın uğursuzluk sayılması ise eski Türk inanışlarında
bulunan ev iyesiyle ilgili bir inanıştır. Eski Türkler evleri koruyan ev
iyelerinin/perilerinin bulunduğuna ve bu iyelerin evin sınırı olan eşikte olduğuna
inanmaktadır (Gökalp 1976, 48). Eşikte oturmak, durmak gibi hareketlerin ev iyesini
rahatsız edeceğine inanan Türkler, bu hareketlerin iye tarafından cezalandırılacağını
kabul etmektedirler. Bu ceza zamanla İslamiyet’in de etkisiyle uğursuzluk olarak şekil
değiştirmiştir.
Bereketle ilgili inanışlarda da İslamiyet öncesi inanışlarla İslamiyet’in iç içe
girdiği görülür. İslamiyet öncesi inanışlardaki bazı cezalandırmalar İslamiyet’in
kabulüyle bereketin kaçması şekline dönüşmüştür. Suyu ayakta içen kişinin bereketi
kaçıracağı ile ilgili inanış su kültünden kaynaklanmaktadır. Bu inanışın altında suyu
ayakta içen kişinin suya saygısızlık yaptığı için su iyesinin bereketi alarak insanları
cezalandıracağı inancı yatmaktadır.
Tarlada cinsel ilişkinin bereketi kaçıracağı inancı da yer iyesine saygısızlık
yapılmasıyla ve toplumun benimsemediği bir hareketin yapılmasıyla ilgili bir inanıştır.
Türklere göre insanların cinsel hayatları mahremdir ve gizli olmalıdır. Tarla gibi açık
yerlerde bu işin yapılması toplum tarafından kabul edilmemekte ve İslamiyet açısından
da yasaklanmaktadır. Ayrıca bu işin tarlada yapılması yer iyesine de saygısızlıktır. Bu
saygısızlığın cezası da yer iyesinin toprağın bereketini almasıdır.
160
Bayramlar çok eski çağlardan beri hemen hemen bütün toplumlarda var
olagelmiştir. Günümüzde İslamiyet’in etkisiyle Ramazan ve Kurban bayramları yöre
halkı tarafından dini bayramlar olarak kutlanmaktadır. Bu bayramlar İslamiyet’in
getirdiği bayramlardır; ancak bayramlar kutlanırken yapılan birçok uygulamada eski
Türk inanışlarının da izleri vardır. Örneğin bayramda çocuklara yiyecek verilmesi,
harçlık verilmesi, mezarlara yiyecekler bırakılması saçı geleneğinin bir devamıdır. Arife
günleri ve bayram günleri mezar ziyareti yapılması da eski bir Türk geleneğidir. Bu
geleneğe İslamiyet’le birlikte dua okuma âdeti de eklenmiştir.
Kurban kesmek İslamiyet’in farzlarından birisidir; ancak Türklerde, İslamiyet
öncesi dönemde de kurban kesme âdeti vardır. O zamanlar at kurban ediliyorken
İslamiyet’ten sonra koyun, inek, öküz gibi hayvanlar kurban edilmeye başlanmıştır.
Kurbanlığı vücudunda eksiklik, sakatlık bulunmaması gerektiğine inanılmasında eski
inanışların da rolü vardır; çünkü eski Türkler en iyi atlarını kurban olarak seçerlerdi.
Hayvanın kanının ve kemiklerinin gömülmesi, eski Türklerdeki kurbanın kemiklerinin
gömülmesi veya yakılması âdetinin bir devamıdır.
Kurban etinin komşularla ve akrabalarla toplu olarak yenmesi de eski
Türklerdeki kurban kesiminden sonra toplu şölen yapılıp kurbanlıkların etinin yenmesi
uygulamasının bir devamıdır.
Eski insanlar doğayla daha iç içe bir yaşam sürdükleri için mevsimlerdeki
değişmeler onlar için daha önemliydi. Kış ayları soğuğun ve zorluğun aylarıydı. Yaz ise
sıcaklığın, bolluğun ve doğanın canlanışının aylarıdır. Bundan dolayı eski Türkler de
baharın gelişini bayram olarak kabul etmişler ve çeşitli ritüellerle kutlamışlardır.
Hıdrellez de bu bayramlardan birisidir. Türkiye’nin hemen her yerinde olduğu gibi
Hacı Ahmetli Tepeköy’da da Hızır ile ilgili pek çok inanış vardır. Yöre halkı Hızır’ın bolluk ve
bereket getirdiğine, zorda kalan insanlara yardım ettiğine inanmaktadır. Hızır’ın zorda
kalan insanlara yardım etmesi, yol göstermesi bize İslamiyet öncesi devir
destanlarındaki yol gösterici ve yardımcı Bozkurt’u hatırlatmaktadır.
Halk, Hıdrellez’i yılbaşı olarak kabul ettiği için yılın iyi geçmesini sağlamak
amacıyla sabahleyin suyun da içinde bulunduğu çeşitli uygulamalar yapmaktadır.
Burada taklit büyüsünün izleri görülmektedir; çünkü taklit büyüsünde benzer benzeri
çeker inanışı vardır. Burada da halk yılın nasıl başlarsa öyle devam edeceğine
inanmaktadır. Ayrıca uygulamaların birçoğunda suyun da kullanılması bize su kültünü
ve suyun temizleyici, iyileştirici gücünü hatırlatmaktadır.
161
Hıdrellez günü ateş yakılıp üzerinden atlanması ise ateş kültünden
kaynaklanmaktadır. Burada sembolik olarak ateşin üzerinden atlayan kişinin kötü
ruhlardan arınıp yeni yıla tertemiz girmesi canlandırılmaktadır.
Hıdrellez günü dağlara pikniğe gidilmesi de aslında bir çeşit saçıdır. Eski
insanların yüce dağlara saçı sunma merasimi sembolik olarak dağlarda piknik yapma
şeklinde yaşatılmaktadır.
Hayatın ve canlılığın devamı için çok önemli olan yağmur, insanoğlunun en çok
önem verdiği doğa olaylarından birisidir. Özellikle tamamen doğaya bağımlı yaşayan
eski insanlar için yağmurun yağması hayati öneme sahipti. Yağmur yağmadığı zaman
kuraklık başlar bu da tarım alanlarını ve hayvanların otlatıldığı meraları kuruturdu.
Kuraklıktan korkan insanlar ilk çağlardan itibaren yağmurun yağmamasını tanrının
kendilerine verdiği bir ceza olarak düşünmüşler ve yağmurun yağmasını sağlamak için
inandıkları tanrılara kurban sunmaya ve bir takım büyüsel işlemler yapmaya
başlamışlardır. Diğer toplumlarda olduğu gibi Türklerde de yağmur yağdırmak için bazı
törenler ve uygulamalar yapılıyordu. Aradan bin yıllar geçmesine, teknoloji çok hızlı bir
şekilde ilerleyip gelişmesine rağmen günümüzde insanlar hala yağmur yağmasını
sağlamak için bir takım işlemler yapmaktadır.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da yağmur duası yapılırken yüksek bir tepeye çıkılması dikkat
çekicidir; çünkü eski Türkler de yağmur duası için ulu saydıkları ve Gök Tanrı’ya en
yakın yer olduğuna inandıkları yüksek dağlara çıkıyorlardı. Suvermez kasabasında
yağmur duasına çıkılan dağda halk arasında Alıngaya olarak bilinen bir kaya kütlesinin
bulunması dikkat çekicidir. Bu kayalıkta içinde kurt dişi bulunan bir de mağara
bulunmaktadır. Bu kayalığın önünde yağmur duası yapılması yada taşında olduğu gibi
taşın yağmur yağdırmaya yardımcı olma gücünün olduğuna inanılmasının bir
sonucudur; yani yada taşı inancının izleri yörede hala mevcuttur.
Yörede yağmur yağması için at kafasına dua yazılarak kuyuya sarkıtılması,
kuyunun yanına gömülmesi gibi uygulamalarda su iyesine kurban verilerek ondan
yağmur yağdırması dilenmektedir. Burada at kafasının gömülmesi sanırız eski
Türklerde en değerli kurbanın at olmasından kaynaklanmaktadır. Bu işlemde atın diğer
kısımlarının değil de kafa kısmının kullanılması ise kutun kafada olduğu inancından
kaynaklanmaktadır.
162
Bazı işlemlerde suyun kullanılması ise sanırız taklit büyüsüyle ilgilidir. Taklit
büyüsündeki benzer benzeri doğurur inanışından hareketle halk yağmuru yağdırmak
için suyu da kullanmaktadır.
Yöredeki sağaltma yöntemlerinde eski Türk inanışlarının izlerini görmek
mümkündür. Örneğin sarılık olan çocuğun üstüne örtülen yemenilere altın bağlanması
eski inanışlardaki metal (özellikle demir) kültüyle açıklanabilir. Hasta olan kişilerin
üzerine su serpilmesi de eski Türk inanışlarındaki su kültünden kaynaklanmaktadır.
Çünkü eski Türkler, suyun arındırıcı ve iyileştirici gücü olduğuna inanmaktaydılar.
Siğil çıkan bir kişinin siğili okutulduktan sonra dağdan bir keven çevrilmesi ve
keven kurudukça siğilin de kuruması ise taklit büyüsü ile açıklanabilmektedir.
Kekemeliğin tedavisinde kekemeliğe sebep olduğuna inanılan kişinin elbisesinden parça
yakılarak hastaya koklatılması temas büyüsüyle ve ateşin arındırıcı gücüyle
açıklanabilir.
Yörede tespit ettiğimiz sağaltma yöntemlerinde İhlâs suresi, Fatiha suresi
okumak gibi İslami motiflere rastlamaktayız; ancak bu surelerin üç kez okunması bize
İslami motiflerle İslamiyet öncesi motiflerin iç içe girdiğini göstermektedir.
Bazı tedavi pratiklerinde söylenen kafiyeli sözler ise bize eski Şamanların
hastaları tedavi ederken söyledikleri efsunlu sözleri hatırlatmaktadır.
Yörede tespit ettiğimiz sağaltma yöntemlerini büyüsel içerikli olanlar, halk tıbbı
içerikli olanlar ve hem büyüsel hem halk tıbbı içerikli olanlar diye üçe ayırabiliriz. Halk
tıbbı içerikli olan sağaltma yöntemlerinde yöre insanının çevresinde yetişen bitkileri,
otları ve kendi ürettiği bal, pekmez gibi gıdaları ilaç olarak kullandığı dikkat
çekmektedir.
Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde, yukarda sıraladığımız sağaltma yöntemleri özellikle
ulaşımın ve hastane imkânlarının çok kıt olduğu eski dönemlerde çok yaygındı; ancak
günümüzde imkânların artmasıyla eski yaygınlığını kaybetmiş olsa da birçok uygulama
hala yaşamaktadır.
Şamanizm’le bağlantılı, nazar inancının Hacı Ahmetli Tepeköy’da hala canlı bir şekilde
yaşadığı ve halkın nazarı önlemek ve tedavi etmek için birçok uygulamaya başvurduğu
görülmektedir.
Nazardan korunmak için mavi boncuk takılması Türk kültürünün yaşadığı
hemen bütün coğrafyalarda görülen bir uygulamadır. Eski inanışlara göre mavi renk
göğün yani tanrının rengidir. Mavi renkli boncuğun Tanrısal bir özelliğe sahip olduğu
163
için insanı nazardan koruyacağı inancı çok yaygındır. Mavi boncuğun dışında insanların
nazardan korunmak için birçok nazarlık taktığı görülmektedir. Bu nazarlıkların
çoğunluğunun çeşitli ağaçlardan yapılmış olması dikkat çekicidir. Bunun sebebi sanırız
ağaç kültüdür. Eski Türkler ağaca saygı duymuş ve onun gücüne inanmışlardır. Ağaçtan
yapılan nazarlıklar da ağaç iyesinin insanları kötü gözlerden koruyacağına inanılmasıyla
ilgilidir.
Nazardan korunmak için ev ve tarlalara at nalı, at kafası asılması sanırız eski
Türklerin atın kutsal bir hayvan olduğuna inanmasıyla ilgili bir uygulamadır.
Tedavi için yapılan işlemlerden en yaygın olanı hemen hemen Anadolu’nun
genelinde olduğu gibi kurşun dökme işlemidir. Kurşun dökme eski Şaman
geleneklerinin izlerini taşıyan büyüsel içerikli bir uygulamadır. Bu uygulamanın ocak
önünde yapılması ateş, su ve bakır (demir)’in bir arada bulunması bize Şamanizm’deki
ocak, ateş ve su kültünü hatırlatmaktadır. Ayrıca halkın kurşun suya döküldüğü anda
çıkan dumanla nazarın da gittiğine inanması ilgi çekicidir. Bu inanış, dumanın; kara
iyelerin / kötü ruhların kişinin içinden çıkıp gitmesini sembolize ettiğini göstermektedir.
Kurşun dökme işleminin sonunda kurşun ocağının, kurşunun aldığı şekle göre nazar
değdiren kişi hakkında yorum yapması bir çeşit falcılıktır. Eski Şamanların aynı
zamanda falcılık işlevini de üstlenmiş olduklarını unutmamak gerekir.
Seğleme işleminde seğcinin “El benim elim değil Ayşe Fatma anamızın elidir”
demesi dikkat çekicidir. Şamanizm’deki koruyucu iyelerden birisi olan Umay Ana’nın
İslamiyet’le birlikte Fatma anaya dönüştüğünden doğumla ilgili inanışları incelerken
bahsetmiştik. Seğleme işlemi esnasında İhlâs suresinin okunması bize İslamiyet öncesi
dönemle İslamiyet sonrası dönem inanışlarının kaynaştığını göstermektedir.
Nazara uğradığına inanılan çocukların delikli taşlardan geçirilerek tedavi
edilmeye çalışılması bizce Şamanizm’deki taş kültünün kalıntısıdır. Burada çocuğun bir
elbisesinin bırakılması da taş iyesine yapılan bir çeşit saçıdır.
Nazarı dokunan bir kişinin ayağının altından toprak alarak nazar değen kişinin
tepesinden aşağı dökülmesi, banyo suyuna katılması gibi uygulamalar temas büyüsüyle
ilgili uygulamalardır.
Nazarı dokunan kişinin haberi olmadan elbisesinden bir parça alınıp yakılması
ve nazar değen kişiye koklatılması da hem temas büyüsü hem de ateş kültüyle ilgili bir
inanıştır. Burada ateşin iyileştirici gücü ön plana çıkmaktadır.
164
Nazar değen kişinin okunması, muska asılması gibi uygulamalar ise İslamiyet’in
etkisiyle oluşmuş uygulamalardır. Burada İslamiyet öncesi inanışların İslami motiflere
bürünerek varlığını devam ettirdiğini görmekteyiz.
Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde büyüye inanılmakta ve büyüden korkulmaktadır.
İslamiyet’in de etkisiyle halkın büyük kısmı büyü yapmanın da yaptırmanın da çok
büyük günah olduğuna inanmaktadır; ancak büyük çoğunluk böyle düşünse de yörede
büyücülükle uğraşılmakta ve büyü yaptırılmaktadır.
Yörede at nalı ve sabun kullanılarak yapılan büyüler taklit büyüsü sınıfına giren
büyülerdir diyebiliriz. Burada benzer benzeri doğurur ilkesinden hareketle büyüsel
işlemler yapıldığı görülmektedir.
Karı kocayı ayırmak için kapıya domuz yağı sürülmesi çok yaygın olan bir büyü
şeklidir. Burada sanırız domuzun İslamiyet tarafından yasaklanmış bir hayvan olması
domuz yağının kullanılmasının sebebidir. Yağın kapı eşiğine sürülmesi de sanırız eski
Türklerin eşikte yaşadığına ve ev ahalisini, evi dışarıya karşı koruduğuna inandığı
koruyucu iyelerle ilgilidir.
Yörede muskanın kullanıldığı birtakım büyüsel işlemler de görülmektedir. Giriş
kısmında muskanın pasif büyüde kullanılan bir obje olduğunu belirtmiştik.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da da muska geniş bir kullanım alanına sahiptir. Genellikle tedavi gibi iyi
şeyler için kullanılan muskalar bazı büyücüler tarafından eşleri ayırmak gibi kötü
amaçlarla da kullanılmaktadır.
Eski Türklerde olduğu gibi Hacı Ahmetli Tepeköy halkı da ateşe ve onunla bağlantılı olan
ocağa saygı göstermektedir. Derleme için gittiğimiz birçok evde ocağın üzerinde ölmüş
dedelerin ve ninelerin resimlerinin saatlerinin vb. özel eşyalarının asılı olduğunu
gördük. Bu resimler ve eşyalar bize eski Türk evlerindeki tusları hatırlattı; eskiden
atalarının tuslarını koyan Türkler, İslamiyet’in kabulünden sonra tusların yerine
atalarının resimlerini veya özel eşyalarını koyar olmuşlardır.
Yörede ocakta cinlerin ve şeytanların yaşadığına, çocuklarının olduğuna ve bazı
durumlarda bunların insanları çarpacağına dair birçok inanış var. Sanırız bu inanışların
kaynağında eskiden ocakta ata ruhlarının bulunduğu ve onlara saygısızlık yapılmaması
gerektiğine inanılması yatmaktadır. İslamiyet’le birlikte bu ata ruhlarının yerini cinler
ve şeytanlar almıştır.
Aynı şekilde ateşe tükürenin, suyla söndürenin vs. cinler veya şeytan tarafından
çarpılacağına inanılması da eski Türklerin ateşe duydukları saygı ve kutsiyetten
165
kaynaklanmaktadır. İslamiyet’in kabulünden sonra bu saygının devamı için devreye
cinler ve şeytan girmiştir.
Ateşin şekline, rengine ve çıkardığı seslere bakarak bir takım çıkarımlarda
bulunulması bize eski Türklerdeki ateşe bakarak fal bakma ve kehanette bulunma
geleneğini hatırlatmaktadır. Ateşin sesinden kişinin hakkında konuşulduğuna dair
çıkarım yapılması da bir çeşit kehanette bulunmaktır.
Evinden başkasına ateş verenin ocağının söneceğine inanılması da eski
Türklerde dışarıya ateş verilmemesi âdetiyle aynıdır. Burada ocağın ev, aile anlamında
kullanıldığı da dikkatlerden kaçmamalıdır.
Kırkı çıkmamış kadının evine gelen misafirin önünden ateş geçirilmesi
uygulaması ve albasmasını önlemek için kapıya ateş konulup gelen misafirlerin
üzerinden atlatılması uygulaması eski Türklerin gelen elçileri hakanın huzuruna
çıkarmadan önce iki ateş arasından geçirmesi işlemiyle aynıdır ve ateşin kötü ruhları
temizleyeceği inancına dayanmaktadır.
Külde şeytanların olacağı ve küle basanı şeytanın çarpacağı gibi inanışlar da
külün ateşle ilgili olmasından kaynaklanan bir inanıştır. Kül, ateşin koruyucusu olduğu
için Türkler onun ayakaltında kalmasını, çiğnenmesini iyi karşılamamışlardır. Külün
Hz. Fatma anamızın unu olduğu inancı da sanırız külün ateşi içinde barındırarak ateşin
sönmesini önleyen koruyucu unsur olmasından kaynaklanmaktadır. Ateşin koruyucusu
olması küle bir kutsallık katmıştır, bu kutsallık daha sonra İslami motiflere bürünerek
Hz. Fatma’nın unudur şeklinde devam etmiştir.
Genel olarak söylemek gerekirse Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde ateşe ve ocağa eski
Türklerdeki saygı ve hürmet devam etmekte, ateşe ve ocağa saygı gösterilmesi
gerektiğiyle ilgili birçok inanış yaşamaktadır. Sadece İslamiyet’le birlikte bu inanışlara
cinler ve şeytan da katılmış bu iki İslami motif, Şamanizm’deki ateşin ve ocağın
koruyucusu olan iyelerin yerini almıştır.
Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde su ile ilgili pek çok inanış olduğu görülmektedir. Bu
inanışlar ilgi çekicidir. Örneğin su perisinin bulunduğuna inanılması, subaşlarında
cinlerin şeytanların olduğuna inanılması sanırız eski inançlardaki su iyesiyle ilgilidir.
Eski Türkler subaşlarında, pınarlarda suyun sahibi olan su iyesinin bulunduğuna ve bu
iyenin suyu kirletenleri cezalandırdığına inanmaktaydılar. Günümüzde İslamiyet’in de
etkisiyle bu iyelerin yerini periler, cinler ve şeytan almıştır.
166
Yörede şifalı suların insanlara sağlık verdiğine inanılmakta ve hastalar şifalı
kaplıcalara götürülmektedir. Ayrıca Gölcük bölgesinde şifalı olduğuna inanılan bir
küçük göl vardır. Şifalı su inancı da kaynağı çok eskilere dayanan bir inanıştır. Burada
sanırız mitolojik inanışa göre suyun hayatın kaynağı olması etkilidir.
Genel itibariyle yörede suya korkuyla karışık bir saygı gösterildiği, suyu
kirletmenin iyi sayılmadığı ve suya önem verildiği gözlemlenmiştir.
Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde kutsal mekânlar olarak mezarlıklar ve ziyaretler sayılabilir.
Mezarlıkla ilgili inanışları ve bu inanışların açıklamalarını hayatın geçiş dönemlerinden
ölüm başlığı altında verdiğimiz için burada yeniden değinmeyeceğiz.
Yörede halkın devamlı ziyaret ettiği ve dilek dilediği iki tane ziyaret vardır. Bu
ziyaretlerde halk, dua okuyup dilek dilemektedir. Bu da bize İslamiyet öncesi
dönemdeki atalar kültünün İslamiyet’le birleşerek varlığını devam ettirdiğini
göstermektedir.
Cin, şeytan ve melekler İslami unsurlar olarak halkın hayatında büyük yer
tutmaktadır. İnsanların, cinlerden ve şeytandan oldukça korktuğu, cinlerin ve şeytanın
insanları çarpmak suretiyle cezalandırdığı, zarar verdiği hem burada hem de ocak ve
ateş kültüyle ilgili yaptığımız incelemede açıkça görülmektedir. Burada en dikkat çekici
unsur cinlerin ve şeytanın Şamanizm’deki iyelerin özellikle de kara iyelerin
fonksiyonlarını da üstlenmiş bulunmasıdır. Türklerin İslamiyet’ten önceki dinleri olan
“Şamanizm’e göre kara iyeler insanlara zarar veren, kötü varlıklardı; ayrıca koruyucu
iyeler ve bir şeyin sahibi / ruhu olan iyeler (Ağaç, yol, su iyesi gibi) de kızdırıldığı,
rahatsız edildiği zaman insanlara zarar verebilmekteydi.” (Kalafat 2010, 106-119).
İslamiyet’in kabulünden sonra bu iyelerin yerini cinler ve şeytan almıştır. Örneğin kapı
eşiğinde duranı şeytanın çarpacağı inancı, bu değişime açık bir örnektir. “Eski inanışlara
göre kapı eşiğinde bulunan ve evi koruyan iyeler vardır; ancak bu iyeler kızdırıldığı
zaman insanlara zarar verebilir.” (Kalafat 2010, 182-183), bugün bu koruyucu iyenin
yerini şeytan almıştır. Ateşe su dökeni cinlerin çarpacağı, subaşlarında cinlerin,
şeytanların bulunduğu inancı da bu değişime örnek olarak verilebilir. Buradan hareketle
eski inanışlar yok olmamış, yeni dinin motifleriyle bezenerek varlığını devam ettirmiştir
diyebiliriz.
Hacı Ahmetli Tepeköy’da doğum yaptıran ebelerin ve kurşun ocağı olan yaşlı kadınların “Bu
benim elim değil Fatma Ana’mızın elidir” demelerinin kaynağında Umay Ana inancı
bulunmaktadır. İslamiyet öncesi dönemdeki Umay Ana’nın yerini İslamiyet’le birlikte
167
Fatma Ana’mız almıştır. Aynı şekilde doğum esnasında bir zorlukla karşılaşan ebelerin
topal melikeleri yardıma çağırması da Umay Ana ile ilgilidir. Burada Umay Ana’nın
yerini melekler almıştır.
Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde evlerin koruyucusu olan ve bereketini arttıran sarı kızların
olduğuna dair inanış çok ilgi çekicidir. Konumuzun giriş kısmında belirttiğimiz gibi
Umay Ana’nın bolluğu ve bereketi temsil etme fonksiyonu da vardır. Ayrıca Umay
kelimesinin Sarı kuş manasına geldiğini öne süren teorilerden ve bazı Türk halklarının
Umay Ana’ya Sarı Ana, Sarı Kız dediklerinden de bahsetmiştik. Buradan hareketle
Hacı Ahmetli Tepeköy yöresindeki Sarı kızlarla ilgili inanışların Umay Ana inanışından
kaynaklandığını, bu Sarı kızların aslında Şamanizm dönemindeki Umay Ana inanışının
devamı olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanların vücutlarına, organlarının şekline, hareketlerine ve görünüşlerine göre
birçok halk inanışı meydana gelmiştir. Bu inanışların bir kısmının saygı içerikli olduğu
görülmektedir. Örneğin ezan okunurken müzik dinlenmemesi, ayak ayaküstüne
atılmaması ezana duyulan saygı ile ilgilidir.
Bazı inanışların İslamiyet’in etkisiyle oluşmuş inanışlar olduğu da gözden
kaçmamaktadır. Örneğin bir şeyi alırken sağ elle alınması gerektiği, ayakkabı giyerken
önce sağ ayağın giyilmesi gerektiği gibi inanışlar İslamiyet’le ilgili inanışlardır.
Kollarını bağlayarak duran kişinin kısmetinin bağlanacağı inancı ise sanırız
taklit büyüsüyle ilgili bir inanıştır ve benzer benzeri doğurur prensibinden
kaynaklanmaktadır. İnsanlar kolların bağlanmasıyla kısmetin bağlanması arasında bir
bağlantı kurmuşlardır.
168
SONUÇ
Kültür, bir milletin ortaya çıktığı andan günümüze kadar meydana getirdiği
değerler bütünüdür. Bu değerler bütünü o bölgede yaşayan ve millet olarak adlandırılan
insan topluluğunun birbirleriyle anlaşmalarını ve kaynaşmalarını sağlar. Kültür, milleti
bir arada tutan ortak payda yani harçtır. Ortak paydalarda buluşamayan yani bir kültür
meydana getiremeyen insan toplulukları millet olamadan tarih sahnesinden silinip
gitmişlerdir.
Milleti meydana getiren kültürün en önemli yapı taşlarından birisi de halk
inanışlarıdır. Halk inanışları bir toplumun psikolojisinin, değer yargılarının, hayata
bakış açısının ve olayları kavrayış şeklinin anlaşılması için son derece önemlidir. Bu
amaçla hazırladığımız “Hacı Ahmetli Tepeköy Halk İnanışları” adlı bu çalışmamızda, Hacı Ahmetli Tepeköy
ilçesinde yüzyıllardır halkın davranışlarını şekillendiren ve onların değer yargılarını
oluşturan halk inanışlarını derleyip incelemeye çalıştık. Çalışmamıza ilk önce yörenin
kültürü ve dini yapısı üzerine daha önce yapılmış olan yazılı çalışmaları tespit ederek
temin etme yoluna gittik. Daha sonra sahadan derleme yöntemiyle halk arasında
günümüzde yaşayan inanışları ses kaydı alma, not tutma, gözlem ve katılım
yöntemleriyle derledik. Araştırmamızın güvenilir ve geniş kapsamlı olması için yörede
yaşayan çok sayıda kişi ile mülakat yaptık. Bu mülakatlarda yöre kültürü ve halk
inanışları konusunda kaynak kişilerin bilgilerini onları sıkmadan sohbet havasında
derledik. Derleme esnasında kayıt konusunda hassas oldukları için bayanlarla
mülakatımızda daha çok not tutma yöntemini kullandık.
Kaynak kişilerden derlediğimiz halk inanışlarını bu sahada daha önce yapılmış
tezleri, yazılmış kitapları, makaleleri ve bildirileri de dikkate alarak Halk Bilimi
açısından incelediğimiz tezimizin birinci bölümünde halk inanışlarının tanımını ve
özelliklerini belirttikten sonra Türklerin geçmişten günümüze kadar etkilendikleri dinler
ve inanç sistemleri hakkında bilgi verdik.
Yaptığımız inceleme sonucunda, Hacı Ahmetli Tepeköy halkının doğum ile ilgili birçok halk
inanışının bulunduğunu bu inanış ve uygulamaların özellikle çocuksuzluğa çare bulma,
çocuğun cinsiyetini tahmin etme, çocuğu ve annesini alkarısı gibi birtakım kötü
varlıklardan, kırk karışmasından ve nazardan koruma konularında olduğunu; halkın
türbelere ve yatırlara çocuklarının olması, hastaysa iyileşmesi için adak adayıp kurban
kestiğini, ağaçlara çaput bağladığını; çevrelerinde yetişen bitkilerle birtakım ilaçlar
hazırladığını tespit ettik. Daha sonra bu bulguların eski Türk inançlarıyla olan
169
bağlantılarını ortaya koyduk. Doğum konusunda yaptığımız bir diğer önemli tespit de
yöre halkının kısırlığın sebebi olarak kadını gördüğü, bunun için de kısırlıkla ilgili
inanış ve uygulamaların genellikle kadınlar etrafında toplandığı gerçeğidir.
Ad verme dönemi ile ilgili yaptığımız derlemeleri incelerken yöre insanının ad
verirken çocuklarına, atalarının, İslam büyüklerinin adlarını ve Kur’an-ı Kerim’de
geçen isimleri vermeye dikkat ettiğini tespit ettik. Buradan hareketle ata isimlerinin
verilmesinin atalar kültünün bir yansıması olduğu ve İslamiyetin de isim verme
konusunda etkili olduğu sonucuna ulaştık.
Askerlikle ilgili derlemiş olduğumuz inanış ve uygulamalardan, askerliğin kutsal
olduğuna inanıldığını, askere gidenlerin vatana adandığını ve askere gidenlerin sağ
olarak dönmeleri için birtakım uygulamaların yapıldığını ve bu uygulamaların eski Türk
inançlarıyla bağlantılı olduğu sonucuna vardık.
Türk milleti aileye çok büyük önem verdiği için ailenin temellerinin atıldığı,
evlilik müessesesinin kurulduğu düğüne çok büyük önem vermiştir. Hacı Ahmetli Tepeköy
ilçesinde de düğünle ilgili inanış ve uygulamalarla ilgili yaptığımız inceleme sonucunda
Hacı Ahmetli Tepeköy halkının evliliğe çok büyük önem verdiğini, düğün esnasında gelin ve
damadı kötü ruhlardan ve kem gözlerden korumak için birçok ritüele başvurmakta ve
bol miktarda saçı yapmaktadır.
Bu dünyadaki hayatın bitişi anlamına gelen ölüm, hemen bütün toplumlarda
olduğu gibi Türk toplumunda da üzücü bir olaydır ve insanlar ölen kişiyi diğer
dünyadaki hayatına hazırlamak için birçok uygulama geliştirmiştir. Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesinde
ölümle ilgili inanış ve uygulamaları incelediğimizde, Hacı Ahmetli Tepeköy halkının en eski
Türklerden günümüze kadar olduğu gibi yaşamın ölümle sona ermediğine, sadece ruhun
bedenden ayrılarak diğer dünyadaki yaşamına başladığına inandığı görülmektedir. Halk,
köpek, karga gibi bazı hayvanların hareketlerinden, çıkardıkları seslerden, hastanın bazı
davranışlarından ölümle ilgili tahminler yapmakta ve bunları ölümün habercisi
saymaktadır. Yöre halkı hasta kişiyi diğer dünyadaki yaşamına hazırlamak için
başucunda Kur’an-ı Kerim okumak gibi birtakım uygulamalar yapmakta ve ölüm
olayının gerçekleşmesinden sonra ölünün ruhunun geri gelip arkada kalanları rahatsız
etmemesi için cenaze çıkan evde ışık yakmakta ve mezarlıktan eve başka yoldan
gelmektedir. Cenazeden sonra yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günler yemek vermek,
helva yapmak gibi eski Türk inanışlarından kalan uygulamalar hala yaygın bir şekilde
170
devam etmektedir. Ölüm ile ilgili inanış ve uygulamalarda atalar kültünün izleri açık bir
şekilde görülmektedir.
Gök cisimleriyle ilgili yaptığımız inceleme sonucunda, yöre halkının aya ve
güneşe eski Türklerde olduğu gibi saygı duyduğunu, ay ve güneş tutulması olduğu
zaman teneke çalıp gürültü çıkardığını ve bazı işlerini ayın durumuna göre ayarladığını
tespit ettik.
Yıldızlarla ilgili yaptığımız en önemli tespit ise yöre halkının eski Türklerde
herkesin bir yıldızı olduğu ve o yıldız kaydığı zaman kişinin de öldüğü inancını devam
ettirmesidir.
Hacı Ahmetli Tepeköy halkı tarafından yağmurun bereket, selin ve yıldırım düşmesinin
Allah’ın yoldan çıkan kullarına bir cezası olduğuna inanıldığı, yıldırım ve şimşeğe
kutsiyet atfedildiği görülmektedir.
Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde gök kuşağıyla ilgili derlediğimiz inanışlar içerisinde, gök
kuşağının altından geçen kişinin günahlarından arınacağı inancı oldukça yaygındır. Bu
inanç bize eski Türklerin “Ak yol” dedikleri gök kuşağının cennete giden yol olduğuna
dair inançlarını hatırlatmaktadır.
Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde zamanla ilgili yaptığımız incelemeler sonucunda halkın,
zamanın belli dilimlerine özel anlamlar yüklediğini ve işlerini buna göre planladığını
tespit ettik. Örneğin; yörede Salı günü uğursuz sayılmaktadır ve bazı sağaltma işlemleri
Çarşamba günleri yapılmaktadır.
Yöreden havyalarla ilgili yapmış olduğumuz derlemelerde, atın eski Türklerde
olduğu gibi saygı duyulan bir hayvan olduğunu, atın gözünde perde olmadığı için
insanların göremediği varlıkları (cin ve şeytan) görme özelliğinin olduğuna inanıldığını
gördük. Bunun yanında kurdun İslamiyet öncesi dönemdeki kutsallığını kaybetmiş olsa
da hala saygı duyulan bir hayvan olduğunu ve birtakım büyüsel işlemlerde
kullanıldığını tespit ettik. Koyun yörede saflığın sembolü olduğu ve cennetten çıkma
olduğuna inanılan bir hayvan olarak görülmektedir. Köpek ve baykuş ölümün habercisi
olarak halk inanışları içerisinde yer almakta, güvercin ise özellikle Hz. Muhammet ile
ilgili efsane sebebiyle sevilmektedir.
Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde cansız maddeler, eşyalar ve gıdalarla ilgili inanış ve
uygulamalar üzerine yapmış olduğumuz incelemede, insanların kullandıkları eşyaların
durumlarına ve şekillerine göre birtakım çıkarımlarda bulunduklarını, özellikle kül ve
eşik gibi varlıklar hakkında eski Türk inanışlarının etkisinin de gözlendiğini; yöre
171
halkının özellikle ekmeğe çok büyük saygı duyduğunu, ekmeğe karşı saygısızlık
edenlerin Allah tarafından cezalandırılacağına inandığını tespit ettik.
Dini günler, bayramlar ve törenlerle ilgili yaptığımız inceleme sonucunda, yöre
halkının İslamiyetin getirmiş olduğu kurban ve ramazan bayramlarını büyük bir coşku
ve içtenlikle kutladığını, bunların yanında İslamiyet öncesi döneme dayanan
Hıdrellez’in de yöre halkı tarafından kutlandığını ve bu günde, yılın iyi geçmesi için
birçok uygulamanın yapıldığını tespit ettik. Yağmur duasına çıkma eski Türklerde de
görülen bir uygulamadır ve günümüzde Hacı Ahmetli Tepeköy’da hala devam etmektedir. Yörede
yağmur duasına yüksek bir tepede çıkılması ve burada kurbanlar kesilip topluca
yenmesi, eski Türk inanışlarının izleridir.
Hacı Ahmetli Tepeköy yöresinde, Şamanizmde Şamanların yaptığı tedavi işlemlerini
sürdüren ve “ocaklı” denilen kimselerin bulunduğu ve bu insanların uyguladıkları tıbbibüyüsel sağaltma metotlarıyla hastaları tedavi etmeye çalıştıkları tespit edilmiştir.
En eski ve yaygın inanışlardan birisi olan nazar inancı, Hacı Ahmetli Tepeköy’da çok
yaygındır ve nazara karşı kurşun dökme, sarımsak asma ve nazar boncuğu takma gibi
birçok inanış ve uygulamanın bulunduğu yaptığımız çalışma ile tespit edilmiştir.
Ateş, ocak, demir ve su kültleri Gök Tanrı dininde en önemli kültler arasında
bulunmaktadır. Yapmış olduğumuz inceleme sonucunda, Hacı Ahmetli Tepeköy’da bu kültlerle
ilgili birçok inanış ve uygulama bulunduğunu; halkın, suya ve ateşe büyük saygı
duyduğunu, bunlara saygısızlığın cezalandırılacağına inandığını tespit ettik. Yörede
ocak kültü atalar kültüyle de bağlantılı olarak canlı bir şekilde yaşamakta ve evde yanan
ocak, aile ve soyun devamı temsil etmektedir.
Umay Ana, eski Türk inançlarında anneyi ve bebeğini kötü ruhlara karşı
koruduğuna, doğuma yardımcı olduğuna inanılan ve bereketle de bağlantılı olan bir
koruyucu iyedir. Yörede yapmış olduğumuz inceleme sonucunda, Umay Ana’nın
doğuma yardımcı olarak çağrılan melekler ve evin bereketini artıran “Sarı Kızlar”
şeklinde halk inanışlarında yaşamaya devam ettiğini tespit ettik.
Yapmış olduğumuz tüm bu tespit ve incelemelerden hareketle, yöre insanının
Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınan zengin kültürel mirasını unutmadığını ve onları
kabul ettikleri yeni dinin ve yerleştikleri yeni coğrafyanın şartlarına göre yeniden
yorumlayıp yaşatmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.
Yaptığımız çalışma ile İç Anadolu bölgesinin önemli bir şehri olan ve
Kapadokya ismi ile dünyaca bilinen bir tarih ve turizm şehri olan Nevşehir’in
172
Hacı Ahmetli Tepeköy ilçesindeki halk inanışlarını kayıt altına alıp inceleyerek gelecek nesillere
aktarmaya çalıştık.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Başa dön tuşu