Köşe Yazıları

Ortaköy ve Çevre Folkloru Araştırması

Dr. Doğan KAYA


Ortaköy, Aksaray’a bağlı olup onunu kuzey batısına düşer. Aksaray’a 60
km., Kırşehir’e 50 km. mesafededir. Denizden 1140 m. yüksekliktedir.
Yüzölçümü ise 750. 23 km2 dir. Civarında birkaç höyüğün bulunması (Kale
Höyük, Koçhasan Höyüğü, Muratlı Höyük) bu yörenin İlk Tunç Çağında da
önemli bir yerleşime beşiklik yaptığını göstermektedir. Osmanlı ve Selçuklu’dan
önce Frigler, Persler ve Sasaniler de bu bölgede hüküm sürmüşlerdir.
Anadolu’da 1072-1174 tarihlerinde hüküm sürmüş olan Danişmendlilerin
kurucusu Melik Ahmet Danişment Gazi zamanında Türklerin eline geçmiş, XI.
Yüzyıldan günümüze kadar hep Türklerin elinde kalmıştır.
Ortaköy, 19 Haziran 1957 tarihli ve 7033 sayılı kanunla Niğde iline bağlı
bir ilçe olmuştur. Bugün ise Aksaray ilinin bir ilçesidir.
Ortaköy’ün nüfus durumu 1997 sayımına göre; Merkez: 30.768, BucakKöy: 27.894, Toplam nüfus: 58.662’dir.
Ortaköy’ün beş mahallesi vardır. İstiklâl mahallesi, Karşı mahalle,
Kızılay mahallesi, Yeni mahalle, Zafer mahallesi.
Ortaköy’ün 30 köyü, bir bucağı (Balcı) vardır.

Biri merkez olmak üzere beş belediyesi (Balcı, Bozkır, Devedamı, Harmandalı) olup başlıca köyleri
şunlardır:
Akpınar (Halk ağzında; Aflak), Camuzluk, Cececli, Cumali, Çeltek, Çetin,
Çiftevi, Durhasanlı, Gökler, Hacıibrahimuşağı, Hacımahmutuşağı, Hıdırlı,
Hıdırlıyaylası, Hocabeyli, İshaklı, Karapınar, Kümbet, Namlıkışla, Oğuzlar, Ozancık,
Pınarbaşı, Pirli, Reşadiye, Salarıalaca, Salarıgödeler, Sarıkaraman, Satansarı,
Seksenuşağı, Sınandıgökkaya, Yakarıkabakulak.


Aşağı yukarı hemen her evden yurtdışında yakınları olan Ortaköy’de
halkın geçimi büyük oranda gurbetçilerin gönderdikleri dövize endekslidir.
Bu incelememizde Ortaköy’ün folklorik yapısını çeşitli yönleriyle ele
aldık. Yazımızda şu konulara yer verilmiştir:


Önemli Yerler
Ad Almalar
Düğün Folkloru
Bâtıl İnanışlar
Atasözleri ve DeyimleriBeddualar
Mahalli Kelimeler Sözlüğü
Manileri
Saya Gezme
Tekerlemeler
Türküler
Çocuk Oyunları
Fıkralar
Masal

Yazımızın başlığından da anlaşılacağı gibi bu yazıda sadece Ortaköy
merkez folkloru üzerinde durulmamıştır. Ufak-tefek farklılıklar olmasına
rağmen toplu olarak ele alınmıştır. çok farklı özellik gösterenleri de ayrıca
belirtilmiştir. Köylerde uzun müddet kalınıp bir inceleme yapılırsa, belki folklor
ürünlerinin varyantlarına rastlanabilir.*

ÖNEMLİ YERLER

Hacı Ali Paşa Camii: Ortaköy’dedir. Ortaköy eşrafından “Sürmeliler”
sülalesinden Hacı Ali Paşa 1905 yılında yaptırmıştır. Osmanlı mimârisiyle
yapılmış bu câmiin tek kubbesi vardır. Mihrabın çevresinde Hattat Raşit
Tiryakioğlu’nun yazdığı Besmele ve Ayete’l-Kürsi vardır. Halk “Merkez Câmisi
der.
Yunus Emre Türbesi: Reşâdiye Köyü’nün batısında bulunan bir tepe
üzerindedir. Çevre köylerinden ziyarete gelirler. Ziyaret anında kurban kesilir,
namaz kılınır, duâ edilir. Bugün eski türbe yıkılmış, yerine yenisi yapılmıştır.
Halk eskiden bu türbenin yanındaki ağaca, arka arka girerek ziyaretini yapar ve
para eterdi. Yunus Emre’nin buradaki kabri hakkında Âşık Edebiyatı Araştırmaları
adlı kitabımızda (s. 363-374) geniş bilgi verdiğimizden burada fazla üzerinde
durmak istemiyoruz.
Kartuluk Dağı Tepesi: Namlıkışla köyündedir. Dağın tepesinde “Dede”
adı verilen bir yer vardır. Çocuğunun yaşamasını, malının kalmasını isteyen
kimseler oraya gider, üç fâtiha okur, dilek diler, birşeyler bırakır. Ziyaretini
tamamlar.

*
Şahsımın bu bölgenin insan olmaması dolayısıyla, önemli özellikler gözden kaçmış olabilir. Bunu
peşinen kabul ediyorum. Ne var ki bu sebep beni folklor incelemesinden alıkoyamazdı. Bir folklor
yazarı olarak, bu yüzden folklorik meselelere bağlı kalmağa çalıştım. Geniş bir çevreyi, bir kişinin,
üstelik oraya yabancı bir kişinin, tam manasıyla aksettirebilmesine imkân yoktur. Bu bakımdan
eksiklerimizin hoş görülmesini dilerim.
3
Sınandı Kalesi: Sınandıgökkaya köyünün kuzeyinde kurulmuş olup
bugün birkaç yerde duvar kalıntısı kalmıştır. (Peker, 1999; 8)
Çiftevi köyündeki önemli eserler: Köyün kenar kısmında bir kaya
vardır. Yüksekliği 4 m., enliği 5 m. kadardır. Düğün anında gelin bu kayanın
etrafında üç kere dolandırılır. Bundaki maksat gelinin gittiği yerde kalması,
mutlu olmasıdır.
Köyün sahasında Selçuklulardan kalma bir taş mevcuttur.
Muratlı ve Otügüz Höyüğü: İçinde Rumlardan kalma eşyalar olduğu
söylenir. Üzerinde yüründüğünde höyük sallanır gibi oluyormuş.
Köy Camii: XIX. asırdan kalma olduğu söylenir. Orijinal süsleri vardır.

AD ALMALAR


Altınçanak: Bozkır Köyü’nde bir mevkiidir. Bu köye yakın köylerden
birisi Rumlara esir düşüyor. Rumlardan biri; “Sana bir kâğıt vereceğim. Bunu
Bozkır’da filan yere götür koy. Söz verirsen seni kurtarabilirim.” diyor. Türk
serbest kaldıktan sonra, bu kâğıdı tarif edilen yere götürüyor. Bir de ne görsün!
Orada bir oyuktan yığınla arı çıkıyor. Adama saldırıyorlar. O da kendini imkânı
nispetince korumaya çalışıyor. Eli yettiğince arıların bazılarını öldürüyor. Ölü
olarak yere düşen arılar altın oluyorlar. Adam ölüyor ama, yerde de bir hayli
altın oluşuyor. Halk bu yüzden buraya “Altınçanak” diyor.


Balcı: Daha önceleri buraya Kurt (veya Kürt) Mahmutlu denilirmiş.
Şimdiki Balcı Barajı’nın bulunduğu bir yerde de bir köy bulunurmuş. Kurt
Mahmutlu’dan buraya bir adam bal getirip satarmış. Halk da, onun köyüne
“Balcı” demiş. Bu isim zamanla yaygınlaşmış.


Bozkır: Anadolu’nun başka bir bölgesinden buraya Hacı Mehmet, Kara
Osman, Mevlit Âciz Ağa gelmişler. Bunlara “Bozaklar” denilirmiş. Zamanla
“Bozkır” denilmeye başlanmış.


Ceceli: Bu isim hakkında iki rivayet vardır.Kışehir’de mekân tutmuş olan Caca Bey’e bağlı birkaç aile, buraya
yerleşmiş, kendilerine Cacalı ve zamanla Ceceli denilmiştir.
Türkistan’dan, Ceceli adlı bir boy gelip Anadolu’da üç yere dağılır. Bu
yöreler, Trabzon, Adana ve Ortaköy’dür.


Çatin: Köyün şimdi bulunduğu yerde daha önce Ermeniler varmış.
Doğu’dan Karaboğaz Mehmet Ağa adında biri kavmi ile buraya gelmiş. Köyün
halkı kayaların arasında, ine benzer yerde yaşarmış. Karaboğaz Mehmet Ağa
kendisine iki katlı bir ev yaptırmış, üzerini de çatı ile kapatmış. Köy halkı
buraya “Çatılı İn” demeye başlamışlar. Zamanla köy bu ad ile alınır olmuş. Bu
da değişerek Çatin adını almış.
İkinci bir söylenti ise şöyle: Köyün iki yanından dere geçmektedir. Bu
yüzden buraya “Çatılı” denilmiş. Bu da zamanla “Çatin” olmuştur.


Çiftevi: Önceleri Muratlı Höyüğü yanında bir köy varmış. Buraya
“Muratuşağı” denilirmiş. İki kardeş köy halkıyla kavga etmiş. Bu yüzden
buradan ayrılmak zorunda kalmışlar. Köyün şimdi bulunduğu yeri mesken
tutmuşlar. Köyün nüfusu zamanla artmış. Halk da bu köye “Çiftevi” demeye
başlamış.


Devedamı: Köyün bulunduğu bugünkü yerde eskiden oldukça fazla
deve bulunurmuş. Devedamı ismini alışı bu yüzdendir.


Durhasanlı: Bu isim hakkında üç rivayet vardır:
Aksaray’daki Hasan Dağının ismi Arap kaynaklarında Tur-ı Hasan’dır.
Bu isim de Danişmendliler zamanında şehit düşüp burada yatan Hasan Bey’den
gelir. Bu beye mensup olanlar “Hasan Dağlı” anlamında “Tur Hasanlı” denilmiş,
zamanla Dur Hasan olarak söylenmeye başlanmış.
Hasan Bey’e mensup ailelerden bir kadın şimdiki köyün bulunduğu yere
gelince; oğlu Hasan’a “Dur Hasan! Burada konaklayalım.” demiş. Bu söz zamanla
köye isim olmuş.
Bir söylentiye göre hasan Bey, Danişmend Gazi’nin amcasıdır. Hasan
Bey’in üç çocuğundan birisinin adı da “Turasan”dır. (Peker, 1999; 10)


Hacı Mahmut Uşağı – Hacı İbrahim Uşağı – Seksen Uşağı: Vaktiyle
buraya her bahar ayında Toroslardan üç kardeş kalabalık olarak gelir yayla
hayatını geçirirlermiş. Bu, uzun müddet devam etmiş. Zamanla yerleşik hayata
geçmişler. Kendilerine bugünkü yerleşme merkezlerini seçmişler. Başlarındaki
büyüklerinin adlarından dolayı bu isimleri almışlar.


Namlıkışla: Vaktiyle köyde Evliyagiller’in kızı kaçırılır. Bu, köyde kan
davası başlatır. İki taraftan da çok sayıda insan öldürülür; çok kan dökülür. Bu
yüzden buraya “Kanlıkışla” denilir. Son zamanlarda ismi devlet tarafından
“Namlıkışla” olarak değiştirilir. Halk şu sıralar iki ismi de söylemektedir.


Pirli: Yaşlı bir kişi (pir) buradan geçerken, dinlenmeye kalmış. Burası
hoşuna gitmiş; mesken tutmuş. Diğer köylerden de zamanla buraya yerleşenler
olmuş. Halk ta buraya “Pirli” demiş.
Reşadiye: Köy, 1293 (Miladi 1877-1878) muhaciri olarak Erzurum ve
Kars’tan gelenler Sultan Reşat zamanında buraya yerleştirilmiştir. Padişahın
adından dolayı buraya Reşadiye denilmiştir. Köyün 1908 yılında kurulmuş
olduğu söylenir. (Peker, 1999; 11)


Saları Alaca: Köy halkı Nevşehir’in “Sallar Köyü”nden gelmiştir. Köyün
toprağa ala renkte olduğundan buraya “Sallarıalaca”, zamanla da “Salarıalaca”
denilmiştir.


Salarıgödeler: Buraya sarı benizli (veya sarı elbiseli), şişman, kısa boylu,
halk tabiriyle “gödek” biri gelir, yerleşir. Köyün nüfusu zamanla artar. Halk da
buraya “Salarıgödeler” der.


Sarı Karaman: Konya’nın Karaman kazasından buraya bir sülâle gelir.
Halk bu yüzden buraya “Sarıkaraman” der.

DÜĞÜN FOLKLORU


Nişan: Dünür usulü evlilik yaygındır. Oğlanın annesi, babası,
yakınlarından birkaç kişi kızın evine dünür gider. Kızın büyükleri düşünmek
için izin isterler. Kızın fikri nadiren alınır.
Nişan, köylerde odalarda, Ortaköy’de ise evlerde, kıraathanelerde
yapılır. Şerbet içilir. Bazıları da erkek ve kadınlarla birlikte tören düzenlerler.
Kız ve oğlan yan yana dururlar. Kıza, her iki taraf takılarını takarlar. Çok
miktarda altın ve para birikir. Halk, takı takmada neredeyse birbiriyle yarışır.
Öyleki, bir evden her ferdin takısını vermesi töre halindedir. Daha sonra
oyunlara geçilir. Kızlar söyleyip oynarlar. Nişan, “Hayırlı olsun” dileğiyle son
bulur.


Düğün: Belirlenen tarihten önce pazarlık bozulursa Oğlan tarafı bütün
masrafları karşılar. Düğün günü davetiye ile, kişilere yahut anonsla halka
bildirilir. Davetiyeye “Okuntu” denir. Düğün günü bayrak kaldırılır. Bu da
şöyle olur: Cuma namazı kılındıktan sonra imam efendi eve gelir. Üzüm
üzerine birtakım ayetler okur. Bu üzüm, konu-komşu ile birlikte yenir. Evin
yüksekçe bir yerine bayrağı asar. Bayrak direğinin tepesine de elma konur.
Köylerde oğlan evi bayrağın altında gücü yettiğince hayvan, (inek, koyun…)
keser.
Düğün için daha ziyade Kümbet Köyü’nden çalgıcılar getirilir. Tabi bu
arada yemekler hazırdır. Yemekler aşçılara yahut kadınlara yaptırılır. On çeşit
kadar yemek yaptırılır. Yemek üç gün sürer. Masadan yemek duası yapılarak
kalkılır.
Bazı düğün sahipleri, düğünü içkili yapar. Düğünde “köçek” oynatılır.
Köçek, Kümbetlidir ve erkektir. Köçek, uzunca bir etek giyer ve iki elinin
6
parmaklarına da zil takar. Onları birbirine vurarak hayli oynayıp bahşiş alır.
Kümbetlilere halk, “Abdal” der.
Düğünlerde birtakım mahalli oyunlar oynanır. Bunlar; sekme, zıplama,
üçayak gibi oyunlardır. Ayrıca birtakım oyun çıkartmalar vardır. Bunlar da,
Vızvız, Yüzük, Tosbağa, Hicaz’a Gitme, Keçili, Battı Battı (daha ziyade Çiftevi
Köyü’nde..) gibi oyunlardır.
Düğüne gelenler paralarını zarf içinde düğün sahibine verirler. Uzaktan
misafir gelenler evlerde misafir edilirler. Misafire önce kahve (şu sıralar çay)
verilir. Kahveyi ikram edene para verilir.
Düğünün sondan bir önceki günü geline kına yakılır. Bazı köylerde (Pirli
Köyü’nde) kına yakılmadan evvel, yengelere tavana asılan ve üzerine çam
batırılan şalgam indirtilir. Gelin kına yakarken ellerini açmazsa, altın yahut para
verilir.
Kına yakılacağı gün gelin baba evinde değildir. Çünkü, yakınlarından
biri onun temizlik ve misafirlik için evine götürmüştür. Oğlan tarafı, bu
bakımdan gündüz gider. Önde erkekler, arkada kadınlar gelini kaldığı evden
alarak, babası evine getirir. Akşamleyin de kadınlar kına yakmağa giderler.
Damadın yakınlarından biri, kırmızı eşarpla sarılı kınayı gelinin evine götürür.
Bir çocuk veya genç “kına parası” almadan kapıyı açıp onları içeri almaz. Gece
geç vakitlerde kına yakılır.
Kına, teflerle türküler söyleyerek ve kıbleye dönülerek yakılır.
Anadolu’nun çok yerinde olduğu gibi gelin, annesi, bacısı ve yakınları ağlatılır.
Söylenen türküler şunlardır:


-1-
Kına Gecesi Türküsü
Kınacılar gelin geçin oturun
Entarimin kuşağını getirin
Ben ölüyom ben’anama götürün
Anamı anamı gelin anamı
Özediler yakmadılar kınamı
Kınacılar gelin geçin oturun
Elinizi kınalara batırın
Ben gidiyom ben’ana götürün
Bağlantı
Kınacılar geldi çaya dizildi
Altın tas içinde kınam ezildi
Kınayı görünce benzim bozuldu
Bağlantı
7
İn aşağı bağlasınlar başını
Çok yukarı sil güzüyün yaşını
Emmim dayım, görsün senin işini
Bağlantı
Urganını uzattılar peceden
Kulağıma bir ses geldi yüceden
Garip anam kayıt görür geceden
Bağlantı
Del’olur da dağ başında gezerim
Kalem olur kaşın gözün yazarım
Kazma, kürek dağ tepeyi kazarım
Bağlantı
Atımı getirin binek taşına
Elim erişmiyor eyer kayşına
Çağırın da gelsin öz kardaşına
Bağlantı
Kardaşım geldi de eyleyemedim
Atını kapıya bağlayamadım
Ellerden ar ettim söyleyemedim
Bağlantı
Emmim dayım dirildiler geldiler
Taranacak yünü çeke buldular
İstenmedik yere gelin verdiler
Bağlantı
Ekecik dağında bir kara bulut
Ana ben gidiyom sen beni unut
Benim yerim de bacımı büyüt
Bağlantı


-2-
Kınacılar çay başına dizilir
Kınayı görünce benzim bozulur
Anası kızından bugün yozulur
8
Eyvah kızlar ben anamdan ayrıldım
Hem anamdan hem sılamdan ayrıldım
Gelin geldim ben dışarı çıkayım
Geldiğim yollara doğru bakayım
Anamı babamı nasıl yıkayım
Anamı anamı gelin anamı
Özediler yakmadılar kınamı
Kız seni göçürürler bugün yurdundan
Anan baban bakakalır ardından
Bir kardaşın deli olur derdinden
Eyvah kızlar ben anamdan ayrıldım
Hem anamdan hem sılamdan ayrıldım
Yorganımı bağladılar önceden
Kulağıma bir ses gitti inceden
Anam çeyizimi hazırlıyor geceden
Anamı anamı gelin anamı
Özediler yakmadılar kınamı
Kardaşım geldi de eyleyemedim
Çekip kıratını bağlayamadım
Babamın yanında ağlayamadım
Eyvah kızlar ben anamdan ayrıldım
Hem anamdan hem sılamdan ayrıldım
Kınacılar gelin geçin oturun
Sağıma soluma yastık getirin
Ben hastayım ben’anama götürün
Anamı anamı gelin anamı
Özediler yakmadılar kınamı
(Kaynak şahıs: Cihan Emel Demiryürek) (Peker, 1999; 17)
Düğünün son günü oğlan tarafının gelmesine yakın gelini bir odaya
kapatırlar. Düğün sahibi kızın erkek kardeşi varsa ona “kardeş yolu” (para, saat,
elbise…) verir. Gelini evden genellikle kızın babası çıkarıp taksiye bindirir.
Yolda bir çok defa gelin taksisinin önü kesilerek bahşiş alınır. Köylerin bir
çoğunda gelin, at üzerinde köyde dolaştırılır. Kazanın merkezinde ise, taksilerle
kazanın içi gezdirilir ve mezarlık ziyaret edilir. Gelin eve getirilence şoför “kapı
açılmıyor” diyerek düğün sahibinden bahşişini alır. Daha sonra gelin taksiden
iner. Damat, gelinin başından bolluk bereket için üzüm, buğday ve para atar. Bu
9
para genellikle hatıra olarak saklanır. Avluda hazırlanmış bir masanın etrafında
damatla gelin üç tur atar. Gelin içeri girerken (şimdi nadiren olarak) bir tahta
taşığa basar. Kaşık kırılmazsa, gelinin o evde kalacağına hükmedilir. Ayrıca
gelinin kucağına çocuğunun olması inancıyla bir çocuk (bilhassa erkek çocuk)
verilir.bahtının açık olması için aynaya baktırılır, Başkalarına sır vermemesi,
ağzı demir gibi olması için de demire bastırılır.
Bu arada damat, komşular akşam namazını kıldıktan sonra imamla
birlikte eve gelirler. Davetlilerle birlikte “güvey yemeği” yenilir. Hep beraber
düğün yemeğinden başka bir yemek yenir. Damat daha sonra pijamasını giyer
topluluğun içine gelir. Damat güldürmeye çalışılır. Şayet gülerse babası
külliyetli miktarda ceza olarak para verir. Sağdıç üzüm dağıtır. Tepsiye bahşiş
atılır. Köylerde ise damat gece evine gireceği zaman arkadaşları iğne batırırlar.
Damat bağırırsa ceza olarak para alırlar.
Düğünden sonraki gün gelinin kâkülü kesilir. Davet edilen komşu
kadınları ve damadın yakınları “duvak açma”ya çağrılır. Bir kadın gelinin sağ ve
sol omuzundan kavrulmuş buğday ve üzüm döker. Bu, eşlerin birbirine
sıcaklığını ve sevgisini simgeler. Bu arada, bir çocuğun eline gelinin duvağını
verirler. Çocuk duvağı gelinin başından dolandırarak şu sözleri söyler:
Oklavadan oğlun olsun
Evrağaçtan kızın olsun
Kadınlar kâkül kesildikten sonra hediyelerini verip, oynarlar. Saçların
belik yapıldığı zamanlarda, gelinin duvağı açılırken belik, 10-15 cm.
uzunluğunda kesilip bekaret işareti olarak kızın annesine verilirmiş. Düğünde
başlık parası vermek yaygındır. Fakat, gün geçtikçe bu adet zayıflamaktadır.
Fakat, gün geçtikçe bu adet zayıflamaktadır. Düğün üç-dört gün sürer.
Ortaköy’de Cuma günü başlar. Pazartesi günü son bulur.
Gelinin eskiden kayınbabasının yanında kısık sesle konuşması, sesini
kısması âdetti. Bu, kayınbabanın geline hediye alıp onun sesli konuşmasına izin
verinceye kadar sürerdi.


BÂTIL İNANIŞLAR:
40 gün geçmedikçe, loğusa kadının yanına, çocuğu ölmüş kadın
uğrayamaz. Zira yeni doğan çocuk ölür.
Hamile kadın hangi hayvana dikkatle bakacak olursa, doğacak çocuk
ona benzer.
Hamile kadın kime dikkatle bakacak olursa, doğacak çocuğun huyu
(veya şekli) ona benzer.
Çocuğun ağzına kim tükürürse, çocuk büyüyünce ona benzer.
10
İçeri-dışarı gün battıktan sonra süpürülmez.
Güneş indikten sonra içeri toprak alınmaz.
Gece ıslak çalan kişi delirir.
Gece tırnak kesilmez; kısmet kapanır.
Gece dışarı soğan kabuğu atmak günahtır.
Akşam komşuya gaz, tuz, sabun, soğan, sarımsak verilmez.
Akşam elbise biçilmez; kişiye kefen olur.
Cuma günü kapıya gelen boş çevrilmez.
Cuma vakti tarlada çalışılmaz, biri ölür.
Cuma günü yola çıkılmaz.
Cuma günü çamaşır yıkanmaz.


ATASÖZÜ VE DEYİMLER:
Abdal tekkede, hacı Mekke’de (bulunur).
Acıklı başta akıl olmaz.
Acın koynunda ekmek durmaz.
Aç at yol almaz, aç it av avlamaz.
Adamak kolay, ödemek güç(tür).
Ağaca dayanma kurur, adama dayanma ölür.
Ağacı kurt, insanı dert yer.
Ağalık vermekle, avcılık vurmakla.
Ağanın alnı terlemezse, ırgadın burnu kanamaz.
Ağılda oğlak doğarsa, yabanda otu biter.
Ağustos’ta gölge kovar, zemheride karnın ovar.
Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir.
Altın pas, deli yas tutmaz.
Ata dostu oğula mirastır.
Baba oğula bağ, oğul babaya koruk bağışlamış.
Bir baş soğan bir kazanı kokutur.
Bol bol yiyen, bel bel bakar.
Boş fıçı, çok langırdar.
11
Canbaz ipte, balık dipte gerek.
Cindamarına basmak.
Cins kedi, ölüsünü göstermez.
Çatal kazık, yere batmaz.
Çift ile koyun, gerisi oyun.
Çobanın gönlü olunca, tekeden süt çıkarır.
Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.
Deli deliden, imam ölüden hoşlanır.
Deve büyük, o yer; şahin küçük, et yer.
Düşmanı kazanmak kolay, gütmesi güçtür.
Düşmüş taş olmak.
Erken kalkan yol, erken evlenen döl alır.
Evin kötüyse suvat, avradın kötüyse donat.
Faydasız baş, mezara yaraşır.
Hekimden sorma, çekenden sor.
İtme el kapısını elin ucuyla; iterler kapını omuz gücüyle.
Kırk gün taban eti, bir gün av eti.
Mart çıkmadıkça, dert çıkmaz.
Martta yağmaz, nisanda dinmezse; sonbahar altın olur.
Ne çıkarsa burnu yere bakandan çıkar.
Niye ekin vermedin anız? Herk etmedin ki domuz.
On para, on aslanın ağzında.
Ortalık Kel Ali’nin bağına döndü.
Para, İsa’ya çekilmez.
Rüzgara tüküren, kendi yüzüne tükürür.
Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz.
Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer.
Yetim büyüt, duluğunu delsin.


BEDDUALAR:
Allah’ın gazabına uğrayasıca.
12
Beni unut başının derdine düş.
Boynun teker altında kalsın.
Ekmek tavşan olsun, sen yaya.
Kara ciğerinden yanasıca.
Kara dertleri devre gelesice.
Kara yollara gidesice.
Karalı haberin, kanlı gömleğin gelsin.
Yaşı, donu kara gelesice.
Yattığın yer yün tarağı olsun.

Ortaköy ve Çevre Folkloru Araştırması


ORTAKÖY’DE MAHALLİ KELİMELER
-Aağpahla : fasulye
altgöz : bodrum
anadut : ağaçtan yapılmış üç dişli dirgen
anız : nadasa bırakılmış tarla
avcar : sebze
-Bbazı : 1. ekmek, 2. dingil
bıçkı : bağ bıçağı
bibi : hala
bilik : hindi
bocit, bocut : küçük su testisi
boduk : manda yavrusu
boydan : elbise
bülü : hindi
bürgü : boncuklu eşarp
-Ccacık : madımak
câla : kayısının hamı
carı : acele
cardın : hortum sıçanı
13
cerek : evin köşe duvarı
cığır : karda açılmış yol
cıngıl, cingil : bakraç
cirim : avlu
cilis : tamamen
cülden : cüzdan
-Ççardak : balkon
çeltik : çoban yardımcısı
çetik : terlik
çıtlık : uzunca ve içinde süt bulunan ot
çinar, çinari : geniş delikli kalbur
çömçe : ağaç kaşık
çörtlen : su borusu
-Ddattiri : bölge şalvarı
delik : pencerenin ağzı
devramel ; ayçiçeği
dimi : mahalli şalvar
dink : bulguru kabuğundan ayıran değirmen taşı
dirilmek : toplanmak
dolak : töngenin ayağı ağrıtmaması için ayağa bağlanan
bez
dooran : yayık
dottiri : mahalli şalvar
dölek : rahat,düz, doğru
duluk : yanağın alt kısmı
duzlu : soğuk tutan testi
-Eede : baba
ekmekçi : kına yakan kadın
emiyarar olmak : işe yarayabilmek
evirgeç : yufka yapmada kullanılan eşya
-Fferik : ikinci kadın
firek : domates
firik : ekinin yeni yeni yetişmeye başlaması
fişgene : salyangoz
14
-Ggebeş : şişman
gıcı : 1. dağlarda yetişen bir ot çeşidi, 2. kırağı
gıra : tüfek
gungulu : testi
guşane : küçük tencere
gülük : hindi
güvencir : güvercin
-Hhalberi : geç kalmak
hamemlik : banyo
hatıl : ahırda hayvanların yem yedikleri yer
hereni : küçük kazan
hırt : kelek kavun
hışır : sap ekinin kökü
hinci, hincik : şimdi
höl : fol
-İilbiz : örümcek
ipti : önce
-Kkadak : çivi
kak : elma kurusu
kayıt görmek : yol, kış ve düğün öncesi hazırlık yapmak
keç : inek
keçgel : inek kovalama sözü
kerdi : bahçenin bölümünden biri
kırmızı : domates
kiri : eşek yavrusu
kirmen : yün eğiren âlet
kişşik : eşek sürüsü
koruk : ham üzüm
kömbe : çörek
kön : ahır gübresinin kendi kendine yanmışı
köşek : deve yavrusu
köynek : atlet fanilası
kupa : bardak
kunkulu : testi
külek : ekmek kabı:
kümpür : patates
15
küsküç : başı sivri ağaç, değnek
-Llalik : terlik
-Mmabin : salon
mat : salça
metel : masal
mılığını mırtırmak : yüzünü asmak
mısırga : hindi
milçan : şişe
-Nnefer : üzüm çeşidi
neşahal : nasıl
-Ööz : dere, çay
-Ppali : köpek yavurusu
pat : somya
patlak : kavrulmuş mısır
patte : patates
pece : duman giden yer
punara : tandır bacası
pürçüklü : havuç
-Ssaçkı : saman ve davar pisliği
sadar : kalın, uzun ağaç
salıngaç : salıncak
savak : aptal, şaşkın
savran : deveci, devecibaşı
sızgıt : kavrulmuş et
süğüm : iplik
-Şşibidik : terlik
-Ttaa : kerpiç evlerde dolap olarak kullanılan kısım
16
tartamak : başa sarılan sargı
tavalık : tavukların yumurtladığı yer
telesimek : havalanmak
temek : kuzu yeri, kuzuluk
tıkırdak : koyunun boğazına takılan zil
tıngır : kazan
tor : 1. kazakta ters örgü

  1. koşuma gelmeyen tosun
    tönge : tırpanla ekini biçerken bir yandan toplamak ve
    deste haline getirmek için ayağa çıtlık dolama
    tülü : tüylü bir bitki
    -U, Üurk : ağaç veya bitki kökü
    uşluk : iplik
    üzlük : küçük çömlek
    -Vvayra : balyoz
    -Yyağlık : 1. başörtüsü, 2. mendil
    yamtırı : eğri-büğrü
    yimlik : un için ayrılan buğday
    yiygirik : un için ayrılan buğday
    yozulmak : ayrılmak, ayrı düşmek
    -Zzavar : kepek
    zembelek : kapı tokmağı
    zıpçık : zurnanın ucuna takılan dil
    zom : balyoz
    Kaynak Şahıslar: Ramazan Ülger, Süleyman Doğan, Nazmi Kula, Ömer
    Ekici, Arefe Tüysüz, Melek Kaynak, Erdoğan Özdemir, Mahmut Kılıçaslan.
    MANİLER
    (Maniler kafiyelerine göre alfabetik olarak dizilmiştir.)
    İşte hedik kaynana
    Dişi gedik kaynana
    Oğlun lokum getirmiş
    17
    Sensiz yedik kaynana
    Gül koydum gül tasına
    Hayatın ortasına
    Düşman püskül sallıyor
    Yârimin sevdâsına
    Sarımsak koydum aşa
    Lânet olsun bu işe
    İpti severler amma
    Sonra kakarlar başa
    Hayda kızlar çapaya
    Gün dikildi tepeye
    Ortaköy’ün kızları
    Birer okka arpaya
    Suya giderim suya
    Elmayı soya soya
    Kaldır yârim peçeni
    Bakayım doya doya
    Elma attım alıca
    Bir kuş vurdum delice
    Yenile bir yar sevdim
    Gözleri sürmelice
    Kaya dibi karınca
    Karşı durdum girince
    Kurban olam görümce
    Şu kardaşın gelince
    Garibim bu gülşende
    Baykuşlar ötüşünde
    Gariplik ne çetinmiş
    Baş yastığa düşende
    Mendilim pile pile
    Ben düştüm gurbet ile
    Yedi mendil çürüttüm
    Gözyaşım sile sile
    Ay bulut kerem eyle
    Var yâre selâm eyle
    Bensiz yârin gözüne
    Uykuyu haram eyle
    Göz koma yediğime
    Kulak ver dediğime
    Ana sevap edersin
    Ver beni sevdiğime
    Benim yârim bir tane
    Yâre aldım kestane
    Yâr yüzüme bakınca
    Oldu gönlüm mestane
    Biber ektim yollara
    Yorulmadım ellere
    Üç senedir severdim
    Bildirmedim ellere
    Yeşil tesbih maşallah
    Sen benimsin inşallah
    Anamın gelini yok
    Sen olursun inşallah
    Ateş olur yakmaz mı
    Su olur da akmaz mı
    Tutalım sultan oldu
    Sultan kula bakmaz mı
    Ben varmam inekliye
    Evleri sinekliye
    Mevlâm yazarsa yazsın
    Omuzu tüfekliye
    Mendilim dalda kaldı
    Gözlerim yolda kaldı
    Kara gözlü sevdiğim
    Bilmiyom nerde kaldı
    Yakmalı yar yakmalı
    Dağda odun yakmalı
    Sana mani az gelir
    18
    Yârim türkü yakmalı
    Yelekleri yaralı
    Düğmeleri paralı
    İlişmeyin yârime
    Yürekleri yaralı
    Karşıdan gelen atlı
    Altında kilim katlı
    Ben yârimi tanırım
    Baldan şekerden tatlı
    ürmelenmiş gözleri
    Işıl ışıl yüzleri
    Hiç aklımdan çıkmıyor
    Akpınar’ın kızları
    İrafa koydum narı
    Gözlerim ara yâri
    Gidenler gelmedikçe
    Ağlarım zarı zarı
    Karşı dağın gıcısı
    Çektiğim yâr acısı
    Gel gel otur yanıma
    Sevdiğimin bacısı
    Güzeller eder nazı
    Âşıklar çalar sazı
    Kurban olam görümce
    Ağlarım bazı bazı
    Dam başında hereni
    Derdinden oldum deli
    Ellerin yari gelir
    Gelmez bizim zırdeli
    Dam başında zerdeli
    Oldum derdinden deli
    Yârimi eller aldı
    Ben de oldum zır deli
    Ayağında yemeni
    Yemeniye sar beni
    Dünyaya ölüm gelmiş
    Ne seni kor ne beni
    Ortaköy’ün karaları
    Akmaz oldu dereleri
    Yanmaz oldu çıraları
    Bitmez oldu tereleri
    Dam başında hereni
    Yüreklerim yaralı
    Doğrusunu söyleyim
    Yâr kardaştan ileri
    Alçacık penceresi
    Hiç yorulmaz çenesi
    Kalkmış bana laf eder
    Kümbet’in çingenesi
    Kara kaşık destesi
    Geliyor biçer sesi
    Ben yârimi tanırım
    Lâcivert elbisesi
    Gemiden aldım tozu
    Doğru seher yıldızı
    İtin köpeğin kızı
    Yaktı yandırdı bizi
    Daldaki üzüme bak
    Betime benzime bak
    Her ne kadar seversen
    Gülerek yüzüme bak
    Ekin ektim olacak
    Sevda beni alacak
    Benim sana kavuşmam
    Kıyamete kalacak
    Karadır kaşın ördek
    Yeşildir başın ördek
    19
    Gül çimene geldi mi
    Hani kardaşın ördek
    Kayalar direk direk
    Suyu nerden indirek
    Kuşlar dilden anlamaz
    Yâre mektup gönderek
    Dam başında arılık
    Benzim oldu sarılık
    Eller çift çift geziyor
    Bize geldi ayrılık
    Denizde kara balık
    Ciğerim sana yanık
    Ellerin sözüyünen
    Yârim benden ayrılık
    Tabakada tütün yok
    Akıl başta fikir yok
    Seni alır giderim
    Bindirecek atım yok
    Armut dalı incecik
    Bir yâr sevdim gencecik
    Gel sarılıp yatalım
    Sen ince ben gencecik
    Dağlar duman oldu gel
    Gönlüm güman oldu gel
    Aylara veda ettim
    Yılım tamam oldu gel
    Çeşmenin başı güzel
    Dibinde taşı güzel
    Öyle bir yâr sevdim ki
    Kirpiği kaşı güzel
    Sekin keklikler sekin
    Alnında çalma kâkül
    Akşam yârim geliyor
    Duvarlar geri çekil
    Patlıcanı haşladım
    Doldurmaya başladım
    Dediler yârin hasta
    Ağlamaya başladım
    Püskülümü saçarım
    Dolaşırsa açarım
    Bana altın almazsan
    Düşmanınla kaçarım
    Ak buğdayım buğdayım
    Sereyim kurutayım
    Gurbetteki yârimi
    Ben nasıl unutayım
    Elmayı yarı böldüm
    Çamura düştü sildim
    Yâr kadri bilmez idim
    Gurbete düştü bildim
    Bahçe bahçe gezerim
    Çıkı buldum çözerim
    Vallah billah enişte
    Ben bacımdan güzelim
    Fasulyeyi kuruttum
    Pişirmeyi unuttum
    Gel yârim konuşalım
    Anamgili uyuttum
    Dam başında üç oğlan
    Al da beni kaç oğlan
    Ötekiler duymadan
    Aksaray’ı geç oğlan
    Su akar pişman pişman
    Güzellik başa düşman
    Elin oğlu değil misin
    Dilin dost kalbin düşman
    Peşkir çektim direkten
    20
    Bir of çektim yürekten
    Bu hekim hekim değil
    Hekim gelsin ıraktan
    İp eğirir inceden
    Savran gider geceden
    Senin derdin değil mi
    Beni böyle kocaltan
    Elma attım al gelin
    Yanakları bal gelin
    Eğer gönlen var ise
    Bu gecede kal gelin
    Vur destiye gümlesin
    Aşık olan dinlesin
    Sevdiğini almayan
    Hiç evlendim demesin
    Dam ardında tavuklar
    Hergün hergün yumurtlar
    Memleketin kızları
    Koca diye sayıklar
    Kahveyi kavururlar
    Taşmadan savururlar
    Bu ne biçim köyümüş
    Öpmeden ayırırlar
    Sabunu sıra korlar
    Üstüne çıra korlar
    Elimden yâri alıp
    Boynumu bura korlar
    Dam başında arı var
    Kanadında sarı var
    Bilmiyorum sevdiğim
    Aramızda biri var
    Yükün dibinde reçel
    Eller iyi yâr seçer
    Ben de düştüm kötüye
    Ahınan ömrüm geçer
    Bugün günlerden Pazar
    Bülbül okur kız yazar
    Uzakta yâri olan
    Eli böğründe gezer
    Sarı sarı han durur
    Han içinde can durur
    İkimizin sevdası
    Yeri göğü yandırır
    Dam ardından sel gelir
    Deste deste gül gelir
    Alman kızlar çobanı
    Ayda yılda bir gelir
    Elmayı atan bilir
    Alıp da tutan bilir
    Güzel yârın koynunda
    Yatıp da kalkan bilir
    Dut ağacı dut verir
    Yaprağını kıt verir
    Ergen oğlan ergen kız
    Sarıldıkça tat verir
    Ördek vurdum kalkmıyor
    Kanı donmuş akmıyor
    Bıldırki sevdiğim yâr
    Bu yıl bana bakmıyor
    Dam başında yatıyor
    Yel yorganı atıyor
    Ey yel atma yorganı
    Yüreğim de atıyor
    Üç düğüne bir davul
    Kabakçı kahve kavur
    Kabakçı düğün m’eder
    O kabakçı ne gâvur
    Dolmuş geliyor dolmuş
    Dolmuşun rengi solmuş
    21
    Kara gözlü sevdiğim
    Okumuş adam olmuş
    Oluk yaptım su geldi
    Naylon ibriğim doldu
    Biz gâvuru süreli
    Seksen yıl tamam oldu
    Kara kuş katar oldu
    Ayrılık yeter oldu
    Bu sevdaya düşenler
    Ölümden beter oldu
    Güneşler yıldız oldu
    Geceler gündüz oldu
    Bir gecenin içinde
    Akpınar dümdüz oldu
    Bahçelerin koruğu
    Ben istemem yanığı
    Düşmanlarım gülmez mi
    Çirkinlerin moruğu
    Giden vapur durur mu
    Sonu liman olur mu
    İki baş bir yastıkta
    Acep kısmet olur mu
    Sahanda kara pekmez
    Ben yesem yâre yetmez
    Oğlan senin kazancın
    Benim süsüme yetmez
    Karşı karşı hanımız
    Karşıda harmanımız
    Sarılalım sevdiğim
    Çatlasın düşmanımız
    Manilerin Kaynak Şahısları:
    Arefe Tüysüz, Asuman Ekinci, Bülent
    Kaya, Habibe Yeğen, Hacer
    Kendigelen, Hatice Özkulluk, Hilal
    Öztaş, Kanber Birkan, M. Ali Sürmeli,
    Melek Kaynak, Mustafa Acar,
    Mustafa Bayraklı, Mustafa Şimşek,
    Nermin Gökkaya.Nuran Cankurtaran,
    Ramazan Ülger, Selma Kolbaşı, Şahin
    Baş.
    SAYA GAMZE
    Ekseriya mart aylarında olur. Köyün gençleri tarafından gezilir.
    7-8 genç toplanır. Biri gelin kıyafetine girer. Biri kaynana olur. Beline
    bez sokarak kamburlaşır… Ellerine zil takar. Bir diğeri damat, başkası da
    Arap kılığına girer… Gece evleri dolaşırlar.
    Gelinle biri oynar. Arap ona karşı çıkar. Elindeki kayışla onu döver.
    Bu bir nevi “Orta Oyunu”dur. Evlerden un, bulgur, yağ, arpa, para gibi
    şeyler alınır. Gençler daha sonra aldıklarını aralarında bölüşürler.
    (Kaynak şahıslar: Mahmut Kılıçaslan, Fâik Birgin.)

  2. TEKERLEMELER
    Keçi keçi kestane
    22
    Keçi varmış bostana
    Çalıdandır yuvası
    Şeker getir ağası
    Elleri yaprak sarması
    Kolları mumbar dolması
    Ağzı hapuk kutusu
    Burnu hümük kuyusu
    Kaşları kalem karası
    Gözleri endam aynası
    Yüzleri misket elması
    (Ceceli köyü, Mustafa Özdal)
    ∗∗∗
    Devem yüksek atamadım urganı
    Üşüdükçe çek başına yorganı
    Develeri densiz
    Her yanı bensiz
    Develi daylak
    Her yanı oynak
    Şu gelen kimin yâri
    Bal ile kaymak
    Devem yolunda
    Kendi halinde
    Deveci emmim develerin beş olsun
    Dördü gitsin biri bana eş olsun
    Develeri densiz
    ∗∗∗
    İn min, dodi din
    Kayalar kasalar
    Tertip telefon bit
    ∗∗∗
    Çık çıkalım çayıra
    Yem verelim ördeğe
    Ördek yemini yemeden ciyak miyak demeden
    Rakkudu hukkudu
    Çıktım çıkardım
    (Oyunda son kelime kimde kalırsa ebe olur)
    ∗∗∗
    Oy çikolata çikolata
    Akşam yedim salata
    Kız senin baban kerata
    23
    ∗∗∗
    İnnem innem
    Dossi dossi dossi
    Ata po selli so
    Tren gitti po
    ∗∗∗
    Portakalı soydurdum
    Baş ucuma koydurdum
    Ben bir yalan uydurdum
    Dama dama dum
    Kırmızı mum
    ∗∗∗
    Benim adım Mustafa
    Belim kambur
    Başım kel
    Ayaklarım yampuru yampuru
    Ben çalarım tamburu tamburu
    İnya hey bomba, inya hey bomba
    ∗∗∗
    -Ooo Oya
    -Oya gitti maça
    -Maç bileti kaça?
    -Beşe
    (Oyunda beşinci kişi ebe olur. Sekize denilirse sekizinci kişi ebe olur.)
    ∗∗∗
    Eveleme, geveleme, devekuşu kovalama
    Cengö câma, miskili hâma
    Halakala bülbül
    Çıkana da sünbül
    ∗∗∗
    İğne iplik
    Bir kutu kirpik
    Kirpiğin yarısı
    Ahmed’in karısı
    ∗∗∗
    Dekkö dükkö
    Dineze repki, şepki
    Havana hurkuluk, pıstık
    ∗∗∗
    Çıt mıt, nerden geldin ordan çık
  • Tık tık!
    24
  • Kim o?
  • Trenci Memo.
    -Ne istersin?
  • Para.
  • Avucunu yala.
    Git çöplükten ara ara ara
    ∗∗∗
    Soğan sarımsak, otur da kalk
    Sigaranı yak, keyfine bak
    Karşıdaki dağlar
    İçin için ağlar
    Annesi ölmüş, onun için ağlar
    Sepet sepet yumurta
    Anne beni unutma
    Göz yaşını kurutma.
    ∗∗∗
    Biz yedi cüceleriz
    Bizde her renk bulunur
    Kimdedir sarı, ondadır sarı
    Arasın bulsun, gül gibi sunsun
    Suna suna sunsun
    Ben hâkime danıştım
    Sen benim olacaksın
    ∗∗∗
    AĞITLAR
    Anadolu’da, yine günlerce yapılan düğünlerden biri daha olmaktadır.
    Güzelliği dillere destan olan gelinin, sevenleri çoktur. Düğün olmazdan evvel,
    bu geline gönül vermiş bir genç, gelinle konuşur. “Bana gelmezsen seni başkasına
    yâr etmem” der. Fakat, kız başkasına verilir. Düğün günü gelir çatar. Herkes yer,
    içer, eğlenir. Sonunda gelin ata bindirilir. Davul zurnalarla oğlan evine getirilir.
    Tam kapıdan içeri gireceği zaman, peşpeşe silah sesi duyulur. Kurşunlar
    hedefini bulmuştur. Gelin al kanlar içinde cansız yere düşer. Bağırırlar,
    haykırırlar, dövünürler, koşuşurlar ama nafile… Uzun uzun, yanık yanık
    türküler söylerler. İşte hafızalarda kalanı…
    Evlerin önü kavak
    Sular akar suvak suvak
    Sanki bana gelin geldin
    Elin kına yüzün duvak
    25
    Karalı bayrak kaldırdım
    Çifte duvalar dövdürdüm
    Kınamayın aziz dostlar
    Tahilsiz gelin getirdim
    Karalı bayrak kalkar mı
    Her gelin bayrak çeker mi
    Ne diyorsun şanssız yavrum
    Gelinden kanlar akar mı
    (Kaynak şahıs: Kadir Özcan, Ortaköylü, 32 yaşında, büyüklerinden
    öğrenmiş.)
    Ali’m
    Ali’m yatmış Boyalı’nın düzüne
    Arşın ellerini atmış yüzüne
    Uyan Ali’m uyan, uykun mu geldi
    Alaylıgedik’ten korkun mu geldi
    Ali’m yatmış Kangallı’nın bayıra
    Kulaç kollarını atmış çayıra
    Bağlantı
    Seni vuran ağlı mıydı
    Kurşunları yağlı mıydı
    Atsana Ali’m atsana
    Elin kolun bağlı mıydı
    Kadının Erkeğine Ağıdı
    Yârim nerden gelir iki tazılı
    Yağnılar koşulmuş çifte bazılı
    Aman kaynım! Bir kardeşin nic’oldu
    Bu ayrılık hepisinden güç oldu
    Yârim nerden gelir martin kucakta
    Körpe yavrum el ediyor kucakta
    Bağlantı…
    Sabah olmuş tan yerleri atıyor
    Herkes kuzusunu almış yatıyor
    Bağlantı…
    26
    Yüce dağ başında kirmenim başlı
    Anamdan doğalı gözlerim yaşlı
    Bağlantı…
    (Kaynak şahıs: Döndü Taş, Ortaköylü, Yaşı: 47, okur yazar değil,
    büyüklerinden öğrenmiş.)
    TÜRKÜLER:
    Yâr Olmayınca
    Benzer soğuklarda eller üşür mü
    Yerde bölük bölük kâr olmayınca
    Bu yalan dünyanın tadı mı olur
    Göğsü çifte benli yâr olmayınca
    Merdivem kurdum da çıktım peceden
    Yâr kış var demedim geldim geceden
    Yârimin kokusu gelse yüceden
    Şu uzun geceler dar olmayınca
    (Söyleyen: Ali Kaya, yaşı: 53, memleketi: Bozkır Köyü, saz çalmaz ve
    tahsilsiz.)
    Ağgelin
    Ağgelin oturmuş çorap örüyor
    Çorabın üstünü güller bürüyor
    Dürzü baban seni bana vermiyor
    Ya alırım ya ölürüm kız seni
    Ağgelin oturmuş taşın üstüne
    Taramış kekili kaşın üstüne
    Bu kadar yaptığın işin üstüne
    Ya alırım ya ölürüm kız seni
    Ağgelin parmakları bâdeli
    İlimon topuklu keklik sâdeli
    Akıl mı bıraktın ettin bir deli
    Ya alırım ya ölürüm kız seni
    (Kaynak şahıs: Pembe Özdemir, Bozkır Köyü doğumlu, 55 yaşında,
    tahsilsiz.)
    27
    Kırşehir Yolu
    Kırşehir yolunda giderim savak
    Ne pek sallanıyor meyvesiz kavak
    Ellere vermişsin irili ufak
    Bir de bana ver de kız olsun bari
    Gelin doğurdu de, söz olsun bari
    Otururken bir taş düştü dizime
    Yayılırken kurt karıştı kuzuma
    Muhannetlerkulak vermez sözüme
    Bir de bana ver de kız olsun bari
    Gelin doğurdu de, söz olsun bari
    (Kaynak şahıs: Pembe Özdemir, Bozkır Köyü doğumlu, 55 yaşında,
    tahsilsiz.)
    Turnam
    Bir çift turnam vardı yolda yorulmuş
    Avcı vurmuş kanatları kırılmış
    O da benim gibi yârdan ayrılmış
    Doğru bir katara gidin turnalar
    Benden yâre selam edin turnalar
    Bir çift turnam vardı uçup ötmüyor
    Daha bu ayrılık serden gitmiyor
    Biter dedim kaç senedir bitmiyor
    Bağlantı
    Turnam nerden geldin allı Maraş’tan
    Kanadın kırılmış yağmurdan yaştan
    Sizi esirgiyom alıcı kuştan
    Bağlantı
    Turnamın kanadı bir karış telden
    Çekerim ayrılık ne gelir elden
    Yâre ulaşamam bu çetin yerden
    Bağlantı.
    (Kaynak şahıs: Pembe Özdemir, Yaşı: 55, Bozkır Köyü, tahsilsiz.)

  • DESTANLAR:
    Sosyete Destanı
    28
    Bir manto aldım bir de kürk ister
    Kalbini sorarsan kin garez besler
    Komşuda ne görse akşama ister
    Şaştım Allah sosyetenin elinden
    İyi olur mu ki atın ürkeği
    Rahvan ata bindirdiler korkağı
    Çok kadın var beğenmiyor erkeği
    Şaştım Allah sosyetenin elinden
    Allah’ım yarattı tozdan türaptan
    Ağzını çekmiyor acı şaraptan
    Gözünü ayırmaz naylon çoraptan
    Şaştım Allah sosyetenin elinden
    Çok kadın var namusunu batırır
    Halıyı beğenmez çula oturur
    Aslan yatağında çakal yatırır
    Şaştım Allah sosyetenin elinden
    (Söyleyen: Ali Kaya, Yaşı: 53, Memleketi: Bozkır, saz çalmaz, cahil.)
    Mektup Destanı
    Bismillahla kalem aldım elime
    Bilime dolandı birkaç kelime
    Destanın başına dikkat eyleyin
    Beni soranlara selâm söyleyin
    Bir mektup yazdım gönül eğleyin
    Kesme mektubunu gönder acele
    Evvela selâmdır mektubun başı
    Başüstüne olsun emrin Onbaşı
    Sağlıktır derler her işin başı
    Kesme mektubunu gönder acele
    Kurumuş dallarda güller mi biter
    Çiçeksiz bahçede bülbül mü öter
    Yiğitsiz evlerde tütün mü tüter
    Kesme mektubunu gönder acele
    Vatanım için geldim askere
    Sağ olursak alacağız teskere
    29
    Ömürler verirse Mevlâ’m bizlere
    Kesme mektubunu gönder acele
    Zeytin ağaçları yaprağın dökmez
    Memleket hasreti içimden gitmez
    Sevdalı olunca askerlik bizmez
    Kesme mektubunu gönder acele

Ağaç çiçek açmış dallar götürmez
Dağlar diken tutmuş Türkmen oturmaz
Postacılar küsmüş mektup getirmez
Kesme mektubunu gönder acele
Niğde dağlarında âşıklar gezer
Adam sevdiğinden böyle bezer
Hiç olmazsa ayda bir mektup yazar
Kesme mektubunu gönder acele
Askere gelince yüzüm gülmedi
Doktora vardım da derdim bilmedi
Kaç mektup saldım cevap gelmedi
Kesme mektubunu gönder acele
Gelip gördüm ben de gurbet elini
Uzun ise kısa eder kolunu
Gelir diye hiç bekleme yolumu
Kesme mektubunu gönder acele
(Söyleyen: Ali Kaya, 53 yaşında, Bozkır Köyü’nden, şiiri askerde iken
söylemiş.)
Bölge Destanı
Çatin kendi köyüm ne deyim buna
Burada bulunur haramla zina
Temel cürük olursa yıkılır bina
Allah bunları da ıslah eylesin
Cumalı’yı sorarsan yaylası uzun
Her yer güzel olur ilkbahar güzün
Güzelini sorma hep kara üzüm
Allah bunları da cinan eylesin
Ozancığı sorarsan ovadır yeri
30
Alabas ağaları hepsinden iri
Çocukları şeytan hemi de peri
Allah bunları da ıslah eylesin
Daşdelleri aştım Terlemez, Nernek
Buradan da aldım bir iki örnek
Beş gün misafirdim dağıldı dernek
Allah bunları da ıslah eylesin
Büyük Küçük Pörnek dağın başında
Bereket var ekmeğinde aşında
Adam olur Kaleköy’ün taşında
Allah bunları da ıslah eylesin
Kederli deyince yanıyor içim
Bu nasıl geyim bu nasıl biçim
Aralarında yok beş dakka geçim
Allah bunları da ıslah eylesin
(Söyleyen: Neşet Güneyli, Çatin Köyü’nden. 1967 yılında 35 yaşında
vefat etmiş. Saz çalmazmış. Bu şiiri torunu Ercan Güneyli’den aldım.)
ÇOCUK OYUNLARI
Holluk
Altı, yedi kişi oynayabilir. Bir büyük, bir de küçük kuyu kazar. Büyük
kuyu top girecek büyüklükte olmalıdır. küçük kuyunun içine oyuncular on tane
taş korlar. Top bir baştan bırakılır. Eğer yuvarlanan top deliğe girmezse, bu defa
öbür baştaki atar. Bu işe top girinceye kadar devem edilir. Top girince herkes
kaçar. Kuyunun sahibi “apis” (yahut da istop) der. Bu sesi duyan diğer
oyuncular oldukları yerde kalırlar, ebenin topu kendilerine atmalarını beklerler.
Şayet ebe topu birisine vurursa, vurulan kişi, kuyusuna bir taş kor. Vuramazsa
ebe kendi kuyusuna bir taş koyar. Kimin büyük kuyusu on taş ile dolarsa, o
kişinin bir eşyası (beresi, ayakkabısı, kemeri v.s.) saklanır. Bulana kadar aratılır.
Bulduktan sonra oyun sona erer.
(Kaynak şahıslar: Nurettin Karanfil, Ortaköylü, 1968 doğumlu, öğrenci /
Nusret Deniz, Ortaköylü, 1969 doğumlu, öğrenci.)
Ceylan Kaçtı
Oyunculardan eşit sayıda iki grup oluşturulur. Oyun sahasında, oyun
balamadan önce belli bir sınır çizilir. Oyun anında, bu sınırdan dışarı çıkılmaz.
31
Diyelim ki oyun üç kişi arasında oynanıyor. Bu üç kişi ebe olur. Kaçan grup,
“Ceylan kaçtı.” diyerek kaçar. Diğer grup onları yakalamaya çalışır.
Yakalananlardan biri belli bir yerde bekletilir. Öbürleri bu arkadaşlarını
kurtarmaya çalışırlar. Bu da ancak ebe tarafından yakalanmadan ellerine
vurmakla olur. Ebe, yakalanan oyuncuya sıkı sıkıya korumaya çalışır. Bu arada
bir taraftan da yakalanmayanları yakalamaya gayret eder. kurtarılan oyuncu
eski haklarına yeniden sahip olur. Oyun, ebe olan grubun diğer oyuncuları
yakalamasıyla sona erer. O zaman gruplar yer değiştirir.
(Kaynak şahıslar: Ahmet Çiftçi, Gökkaya Köyü’nden, 1967 doğumlu,
öğrenci. / Hikmet Köse, 1966 doğumlu, Ortaköylü, öğrenci.)
Güvercin Taklası
Bu oyun sekiz kişi tarafından oynanır. Dörtlü gruplar oluşturulur. Bir
grubun iki oyuncusu kafasını birbirine uzatır, eğilir, diğer iki kişi de bunların
sağına ve soluna geçerek sırt sırta verirler. Diğer grubun oyuncuları eğilen
kişilerin üzerinden takla atar. Oyun bu suretle devam ederken atlayan gruptan
birisi hata yaparsa, kendi grubu yatar.
(Kaynak şahıs: İsmail Şahin, 1968 Ortaköy doğumlu, öğrenci.)
Tan Tan Tiri
Birkaç kişi ile oynanır. Bir kişi ebe olur. Diğer oyuncular onun arkasında
yerlerini alırlar. Oyun başlarken ebe sırtı arkadaşlarına dönük, bir duvara
kapanmış vaziyettedir. “Tan tan tiri, bir iki üç” deyinceye kadar diğer oyuncular
bu ebeye yaklaşırlar. Burada önemli olan, ebe sözünü bitirinceye kadar ona
görünmeden yaklaşmaktır. Aksi takdirde görünen oyuncu ebe olur. Ebe bu
sözleri söyler söylemez arkasına bakar. Tabii bu arada diğer oyuncular adım
adım ebeye yaklaşırlar. En uygun durumda ebeye vurup kaçarlar. Şayet ebe
oyunculardan birine vurursa, o ebe olur.
(Kaynak şahıs: İsmail Şahin, 1968 Ortaköy doğumlu, öğrenci.)
Saklambaç
En çok on kişi tarafından oynanır. Tekerleme söyleyerek ebe bulunur.
(Bkz. Tekerlemeler) Bu tekerlemenin her kelimesi bir kişiye söylenerek bulunur.
Son kelime kime denk gelirse ebe o olur.
Ebe, beşer beşer yüze, yahut iki yüze kadar sayar. Diğer oyuncular
saklanırlar. Ebe saklananlardan gördüklerini, bulduklarını “söbe” diyerek
söbeler. Söbelenmeyen oyuncular da bu arada arkadaşlarını kurtarmak için
32
ebenin bulunduğu merkezden uzaklaşmasını kollarlar. Ebe hepsini söbelediği
zaman, ilk söbelenen ebe olur.
(Kaynak şahıs: Savaş Çelik, Ortaköy 1966 doğumlu, öğrenci. / Ahmet
Çiftçi, Gökkaya Köyü, 1967 doğumlu, öğrenci.)
Top Söbesi
Çok kişiyle daha iyi oynanır. Kısmen saklambaç oyununa benzer. Yine
tekerleme ile ebe seçilir. Oyunculardan biri oyunda kullanılan topa sertçe vurur.
Ebe topu getirinceye kadar, diğerleri saklanır. Ebe topu aceleyle gidip getirir ve
belirlenen yere kor, oyuncuları aramaya başlar. Gördüğü kişileri koşup gelerek
topun üzerine ayağını koymak suretiyle söbeler. Söbelenen oyuncu, o noktaya
gelip diğer arkadaşlarının kurtarmasını bekler. Saklanan oyunculardan biri
ebenin bu merkezden uzaklaşmasını fırsat bilip, koşarak gelir topa tekrar ayak
vurur. Görülenler de tekrar saklanırlar. Ebe, topa vurdurmadan bütün
oyuncuları tek tek bulursa, oyun sona erer. İlk görülen oyuncu ebe olur.
(Kaynak şahıslar: Halit Yeşilöz, 1966 Ortaköy doğumlu, öğrenci / Ahmet
Çiftçi, Gökkaya Köyü, 1967 doğumlu, öğrenci.)
Dokuz Çomak
Bu da Saklambaç ve Top Söbesi oyununa benzer. Farkı şudur:
Musallataşı yahut onun yarısı büyüklüğünde bir taş bulunur. Bu taşın üzerine
15-20 cm. uzunluğunda dokuz ağaç konur. Oyun başlarken oyunculardan biri
bu ağaçları dağıtır. Ebe onları toplayıncaya kadar diğer oyuncular saklanır. Ebe
seçimi ve oyunun yürümesi söylediğimiz oyunlar gibidir.
(Kaynak şahıs: Sinan Saygılı, Ortaköy, 1967 doğumlu, öğrenci.)
Halak Bozmacı
Bu oyun iki gruba ayrılarak oynanır. Diyelim ki, gruplar beşer kişilik
olsun. Ebe olan grup “Oyun başladı” der. Diğer beş kişi kendine göre
bilinmeyecek, bulunmayacak yerler bulur. Her biri bulduğu bir yerde yan yana
çizebildiği kadar çizgiler çizer. Ebe grup bu çizgileri aramaya başlar. Oyunun
sonunda üzeri çizilmeyen çizgilerle, ebe grubun çizgileri sayılır; kimin ki az
gelirse ebe o grup olur.
(Kaynak şahıs: Ahmet Çiftçi, 1967 Gökkaya doğumlu, öğrenci.)
33
Tırak Tırak
Bu oyun da iki grup halinde oynanır. Geceleri oynanırsa daha zevkli
olur. Yazı-tura ile grubun biri ebe olur. Ebe grup, oyun başlarken on metre
kadar uzağa gider. Diğer grup saklanır. Bu arada yol kesme falan olmaz. Ebe
grup, saklanan oyuncuları aramaya başlar. Bulduğu oyuncuya “Tırak Tırak” der.
Hâlâ bulamadıkları oyuncular varsa, “Ses verin.” diye bağırırlar. Onlar da ıslık
ve benzeri yollarla ebe gruba ipucu verirler. Kaçan grup bu arada arkadaşlarını
da kurtarmaya çalışırlar. Şayet saklanan oyuncuların hepsi bulunursa, ebe yer
değişir.
(Kaynak şahıs: Ahmet Çiftçi, Gökkaya doğumlu, 1967, öğrenci.)
…………………………………
Bu oyunların haricinde, Anadolu’nun çok yerinde oynanan oyunlar da
vardır. bunlar Sağsı (kızların oynadığı çizgi oyunu), Dalya (Kiremit parçalarının
üst üste dizilmesiyle oynanan oyun. Bu oyun Sıvas yöresinde Dombik adıyla
bilinir.) gibi olanlardır.


FIKRALAR
Ortaköy ve çevresi halkının mizahî bir yaradılışı vardır. Öyleki, hemen
hergün gülünç ve düşündürücü konuşmalarına rastlayabiliriz. Bilhassa Balcı
Nahiyesi bu sahada çok meşhurdur. Orijinal olanlarını yazıyorum.
Kümbetliler
İki Kümbetli (Kümbetliler hakkında düğün folklorunda bilgi verilmiştir.)
bir düğünden külliyetli miktarda para ile köylerine dönmektedirler. Bunların
paralı olduğunu bilen bir kişi, onların korkak yaradılışlı olduğunu da bildiği
için, bir mezarlığa gizlenir. Kümbetliler oradan geçeceklerdir. Vakit gecedir.
Kümbetlilerden biri mezarlığın önüne gelince:
-Ben mezarda yatarlara selâm vereceğim.
der. Öbürü ses çıkarmaz. Kümbetli:
-Selâmünaleyküm Ey Ehl-i Kubur! “Kabirde yatanlar”
Mezara daha önce gizlenen genç, ayağa kalkarken:
-Aleykümselaaam, Ey Ehl-i Dünya!
Künbetliler şaşırır. Ses devam eder:
-Nonunuz kalıncaya kadar soyunun, hepsini burada bırakıp kaçın.
Kümbetliler şaşkınlık ve korku ile söyleneni yaparlar. Bir yandan
kaçmağa başlarlar. Yanındaki selâm veren arkadaşına çıkışır:
34
-Nene lâzımdı senin ehl-i kubur, be adam?
Çal Bir Zurna
Kümbet’te çocuğun birisi babasına, tahsil yapmak istediği söyler. Babası;
-Ne yapacaksın okuyup da?
-Hakim olacağım, baba.
-Ülen oğlum! Hakim olup da milletin ağzına bakacağına , çal bir zurna
millet senin ağzına baksın, der.
Kümbetli’nin Çayı
Kümbetlilerin müzisyen oluşlarının yanında bir başka özellikleri de çayı
demli içmeleridir. Bunu da kıtlama olarak içerler.
Adamın birisi Kümbet köyünde bir eve misafir olur. Ev sahibi her zaman
olduğu gibi demli çay getirir. Adam bakmış ki çay oldukça demli, bardağına üçdört tane şeker atmış. Bunu gören ve içi yanan ev sahibi Kümbetli
dayanamamış;
-Hi gadasını aldığım, niye söylemedin pekmez yiyeceğini, demiş. (Peker,
1999; 33)
Ettahiyyatü
Kepirli birisi (Kepir: Balcı beldesinin bir mahallesi) zar-zor namaz kılmayı
öğrenmiş. Birgün “Allahüekber” deyip namaza durmuş. Ayaktayken
“Ettahiyyatü” nü okumuş. Karısı bunu duymuş. Demiş ki:
-Ülen herif! Ettahiyyatü’yü ayakta okudun, bakalım oturunca ne b..
yiyeceksin.
Kulağını Şapırdat Geç
Vaktiyle vatandaşın biri, Ortaköy kaymakamına bir sepet üzüm getirir.
Hiç bir art niyeti yoktur. Kaymakam:
-Niye zahmet ettiniz? Ne gereği vardı?
der. O da:
-Ne zahmeti efendim. Farz edelim ki ineğin önüne attım.
Adam lafın nereye gittiğini bilmez. Kaymakam, adamın saflığına verir,
ama laf içine işlemiştir.
35
Aradan üç-beş ay geçer. Kaymakam o adamın köyüne gider. Muhtarla
yalnız kalınca:
-Yahu muhtar! Sizin köyde filan adam bana, filan gün, şöyle şöyle dedi.
der. Durumu öğrenen muhtar, kaymakamı teselli etmeye çalışır:
-Adaaam Kaymakam Bey! Onun lafını n’ideceksin? Kulağını şapırdat
geç.
Kaymakama Verilen Ziyafet
Balcılı’nın biri Kaymakamı evine davet eder. Kaymakam nazik bir
adamdır. Yemekte de bu nezaketini gösterir. Yavaş ve usulünce yemeye başlar.
Onun bu durumu ev sahibinin dikkatini çeker.
-Nasıl yiyorsun Kaymakam Bey? Biraz acele et bakalım.
O da:
-Yiyorum ya. Siz yemenize bakın.
der. Bu durum böyle devam ederken, ev sahibi dayanamaz:
-B.. tan yiyorsun Kaymakam Bey. O nasıl yeme öyle.
der.
Muhannet
Balcı’da birisi hırsızlık yaparken ev sahibi bunu fark eder. Adam, kaçar,
doğruca camiye gider. Cemaat o sırada farz namazını kılmaktadır. Adam
cemaatten birisine,
-Kaçıncı rekattasınız?
demiş, ama tabi cevap alamamış. Başkasına sormuş ondan da cevap alamayınca
kendisini daha fazla tutamamış;
-Ülen, muhannetin anasını avradını s… im deyip namaza durmuş.
Hastanedeki Kadın
Kadının biri Ortaköy Sağlık Ocağı’na muayeneye gelir. Zayıf ve halsiz
bir haldedir. Onun bu durumu doktorun dikkatini çeker.
-Kardeşim, ne yedin de böyle oldun?
der. Kadın da:
-Cacık, calba.. (Cacık için bkz. Ortaköy Sözlüğü)
36
der. Doktor bu mahalli kelimelerden bir şey anlamamıştır.
-Ne demek onlar?
diye sormak gereğini duyar. Kadın cevap verir:
-Doktor Bey! Senin anlayacağın bor-bok işte.
Muhtar Seçilen Kişi
Ortaköy’ün köylerinden birinde, halktan birisi muhtar seçilir. İlk fırsatta
köy halkını toplar. Bir sandalyenin üzerine çıkıp halka bir şeyler söylemek
gereğini duyar.
-Ey millet! Düne kadar ben de sizin gibi bir boz adamdım.
der. Karısı bu sözleri duymuştur. Evinin önünden bağırır:
-Deliii! Dayrene gel, dayrene…
Trafik Kazası
Balcı yolundan Nevşehir’e giden bir taksi yolda kaza yapar. Üç kişi
ölmüştür. Taksinin şoförü dışarı çıkınca durumu öğrenir. İlk sözü şu olur:
-Yahu, az kalsın kaza yapacaktık.
Getir Akşamki Kafayı
Üç-beş kişi meyhaneden içkisini içerken tanıdık birini görüp masaya
çağırırlar. Adam dertlidir.
-Neyin var yahu, derdin ne?
derler. D da;
-Yarına yirmi beş bin lira kamyonun senedi var. Elimde de yok. Ne
yapapacağım onu düşünüyorum.
Masadakilerden birisi;
-Sen onu düşünme, yarın yanıma uğra ben sana veririm,
der. Buna sevinen adam da masaya oturur. Birlikte içip eğlenirler.
Sabah senedi olan adam, kendisine borç verebileceğini söyleyen kişinin
yanına gider. Adam, her şeyi unutmuştur.
-Sen, akşamki kafayı getir, ben yermi beş değil yüz bin lira vereyim.
Yazının çıktığı yayın:
37
Doğan Kaya, Ortaköy ve Çevre Folkloru Araştırması, Türk Folkloru, IV (42),
l. l983, s. 21-23. / IV(43), 2. l983, s. 20-27. / IV (44), 3. l983, 27-30.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Başa dön tuşu