Çerçilik Nedir?
Çerçi Yaşı ellinin üzerinde olup da köye gelen çerçilerin “Çerçici geldii, çerçicii!..” seslenişlerini hatırlamayanınız yoktur sanırım. Henüz avm’lerin, online alışveriş sitelerinin hayal bile edilemediği, köyde birkaç bakkal dükkanının olduğu 1970’li yılların başlarından söz ediyorum. Çerçi ya da bir başka söyleyişle “çerçici”, yarı silindirik beyaz çadırlı, tek atlı arabasıyla köye geldiğinde özellikle kadınları, genç kızları ve biz çocukları tatlı bir heyecan ve telaş sarardı. Nasıl sarmasın ki? O günün şartlarında çerçinin arabasında iğneden ipliğe, mandaldan lastiğe, cıncıktan boncuğa, aynadan tarağa,düdükten oyuncak bebeğe, bilezikten tokaya, toptan topaca ve miskete, şak (kırık) leblebiden, leblebi şekerine, iğdeye ve keçiboynuzuna (harnup) kadar envai çeşit ürün bulunurdu.
Çerçinin at arabasının üzerindeki çadırın içinde özenle yerleştirilmiş rengârenk, cicili bicili ürünleri seyretmek, içeriden yayılan hiç alışık olmadığımız o hoş kokuyu hissetmek bugünkü en modern avm gezmesinden bile daha çok heyecan veriyordu biz çocuklara.
Çerçinin köydeki durak yerleri genellikle ya köy meydanı ya çeşme başı ya Cami önü olurdu. Çerçi kelimesi kasap, manav gibi hem bir meslek ismi hem de bu mesleği icra eden kişiyi ifade etse de köyde biz çerçi yerine “çerçici” derdik. Tarihi Osmanlı dönemine dek uzanan, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne bile konu olan bir meslektir çerçilik. Çerçiyi ve çerçiliği genç kuşakların daha iyi anlaması için modern bir tanımla “mobil bakkal” olarak da nitelendirebiliriz.Çerçilik için günümüzdeki seyyar satıcılığın, kapıdan pazarlamacılığın ve hatta modern alışveriş merkezlerinin ve internetten alışverişin atası desek sanırım abartmış olmayız Köydeki kadınlar, genç kızlar ve çocuklar çerçilerin zaman zaman köye geleceğini bildiklerinden, önceden alışveriş hazırlıklarını yapmış olurlar, ne alıp ne satacaklarını az çok planlarlardı. Neydi bu hazırlıklar? Eski yün, kıştan kalma ve artık tamiri (çitinmesi) imkânsız hale gelmiş el örgüsü eski yün çoraplar, eskimiş yırtılmış naylon çocuk ayakkabıları (çedik, şıkkır), eski bakır, alüminyum kap kacak ve benzeri şeyler evin bir köşesinde biriktirilir ve bunlar çerçi ile yapılacak takas usulü alışverişte para yerine kullanılırdı. Bu tarz hazırlığı olmayanlar da yumurta ya da nakit para ile alışveriş yaparlardı.
Kadınlar daha çok dikiş için makara, yorgan sırımak için kalın dikiş ipi (keci), dikiş iğnesi, yorgan iğnesi, çengelli iğne, dikiş yüzüğü, şimşir kaşık, çay bardağı, lastik, mandal ve benzeri şeyler satın alırdı. Genç kızlar ise yemeni ve tülbent oyası için çile çile rengarenk inci (oya boncuğu), dikiş nakış ipi, tarak ve toka alırlardı. Kız çocuklarının gözdesi ürünler naylon bebek, imitasyon bilezik ve küpeler ve sakızdı. Erkek çocukların vazgeçilmezi ise topaç, düdük, misket ve et top (çocuğun iki avucu arasına sığacak büyüklükte, içi dolu, esnek plastik top) idi. Biz çocuklar ayrıca Annelerimizin verdiği eski yün çorap ya da eski naylon şıkkırı, çediği ya da beş on kuruş bozuk parayı çerçiye verip karşılığında leblebi şekeri, iğde, şak (kırık) leblebi, keçiboynuzu (harnup) da alırdık.
Bunları yerken aldığımız lezzeti, hele bir de üzerine köy çeşmesinin oluğuna ağzımızı dayayarak içtiğimiz buz gibi suyun keyfini ve mutluluğu unutmak ne mümkün? Çerçi, verdiğimiz yün ya da eski naylon çediği kollu el terazisinin bir kefesine koyar, kafasından bizim bilmediğimiz ve anlamadığımız bazı hesaplamalar yaprak, verdiğimiz ürünün değerine göre terazinin diğer kefesine sarı şak leblebi, leblebi şekeri, iğde ya da harnup koyar, bazen tartıyı ve hesabı tutturmak için terazinin kefesinin bir gözüne gram ağırlıklar ekler, kefeler bir hizaya gelip, terazi dengeyi bulunca da aldığımız ürünü ya pantolonumuzun cebine ya da gömleğimizin eteğine dökerdi. Bir çocuğun gözünde bütün bu yaşananlar olağanüstü bir şeydi.
Düşünün, artık işe yaramaz eski bir naylon ayakkabı takas yöntemiyle bir anda ağzınızda leblebi şekerine ya da elinizde topaca dönüşüyor. Üstelik kavgasız gürültüsüz ve barış içinde alıcı da satıcı da bu işten memnun ve mutlu oluyordu. İşte insanlık da birçok merhalelerden geçe geçe, bir çocuğun büyümesi gibi, binlerce yıllık süreçte edindiği bilgi ve tecrübe ile üretmeyi, takas etmeyi, almayı, satmayı, pazarlamayı, ölçmeyi, tartmayı, ticareti ve parayı keşfetti.
Sonra bu yöntemleri daha da geliştirerek ve büyüterek, günümüzde dünya çapında dijital ticarete ve organizasyonlara dönüştürdü. Bugünden geçmişe bakarak düşünüyorum da o gün köye gelen bir çerçi arabasının verdiği mutluluğu, heyecanı ve hayatımıza kattığı rengi, yeni açılan bir avm’yi gezerken hissedebiliyor muyuz? Ya da dünyanın öbür ucundaki bir sanal mağazaya internetten sipariş verdiğimiz ürün kargo ile kapımıza geldiğinde çerçiden topaç almış gibi sevinebiliyor muyuz? İşte konunun bu kısmı biraz belirsiz; en azından bizim gibi yarım asrı geride bırakmış ve çerçiden alışveriş yapmış kuşak için…
Bir Yorum