Yöresel Halk İnançları

Yağmur, Şimşek, Gök Gürültüsü, Hortum gibi Olaylarla İlgili Halkİnanışları

Eski Türklerde, gökyüzünde meydana gelen yağmur, şimşek, yıldırım gibi
olaylar sıradan olaylar değildir. Bunlarla ilgili birçok inanış mevcuttur.
Altaylılar, ilk yıldırımlar düştüğü zaman çadırın dışına çıkıp çevreyi incelerlerdi.
Yıldırımların çadırların hangi yönüne düştükleri, onlar için önemliydi. Yıldırımların
düştüğü taraftaki bulutlara, yaygın olarak dişi bulut derlerdi. Eğer o yönde çok bulut
olursa o sene sütlerin çok olacağına inanırlardı. Yıldırım düşmeyen yöne ise erkek tarafı
derlerdi. O yönde çok bulut varsa da o sene av hayvanlarının çok olacağına inanırlardı.
Meteorolojik olaylardan birisi olan kar, eski Türklerde Temizlik ve saflığın
sembolüydü. Bu inanışı şu eski atasözü çok iyi anlatır: “Tezek karda yatmaz, edgü ısız
kalmaz yani Karda tezek kalmaz, iyi kötüye karışmaz.” (Ögel 2010, 268-275).
Yıldırım ve şimşek, insanları korku ve dehşet içerisinde bırakan, en önemli
tabiat olaylarından sayılırlar. Türkler de yıldırım ile şimşek hakkında pek çok şey
düşünmüş ve söylemişlerdir. Eski Türkler, değerli taşların ve madenlerin (kaş gibi)
insanları yıldırımdan koruduğuna inanmışlardır. Yakut Türkleri de yere çok sayıda
yıldırım düştüğü zaman, madeni eşyaları birbirine çarparak ses çıkarırlar ve gürültü
yaparlardı. Öyle anlaşılıyor ki Yakutlar da başlangıçta Uygurların ataları Kao-çı’lar gibi
yıldırım düşerken göğe ok atıp bağırıyorlar ve madenleri birbirine vurarak ses
çıkarıyorlardı. Bu bir nevi yıldırımı ve tanrının mesajını karşılama töreniydi. Onlara
göre yıldırımın düşmesiyle bazı kötü ruhlar da yeryüzüne dağılıyorlardı. Bunun için
Yakutlar, gürültü yaparak kötü ruhları kovalamak istiyorlardı. Eski Türkler ilkbaharda
ilk şimşekler çaktığı, gökler gürlediği zaman dışarıya çıkarlar ve çadırlarının çevresine
süt ve ayran gibi yiyecekler dökerlerdi. Bu bir nevi yıldırım veya şimşek tanrısına
veyahut yıldırımı gönderen tanrıya sunulan bir saçıydı (Ögel 2010, 279-280). Onlara
göre yıldırımın ateşini söndürecek ve onu zararsız bir hale sokacak tek şey sütten başka
89
bir şey olamazdı. Bu sebeple Altay Türkleri, yıldırıma karşı bir süt kâsesi ile
giderlermiş.
Yıldırım çivisi ile ilgili inanışlar da Orta Asya etnografyasında önemli bir yer
tutar. Onlara göre bir yere yıldırım düşünce yıldırımın çivisi de ortaya saplanarak
kalırdı. Bunun için de ne yapıp edip o çiviyi tekrar göğe çıkarmak lazımdı. Göğe saçı
yapılmasının bir diğer sebebi de bu çivinin tekrar göğe çıkmasını sağlamak olabilir.
Eski Türklere göre yıldırım iyi ve uğurlu sayılıyordu. Bu inanışı örneklendiren
Altay Türklerine ait birçok efsane mevcuttur (Ögel, 2010, 282-283).
Yağmur, bütün tabiatı yeşerten – yani eski Türklere göre yaşartgan- en önemli
tabiat vergisiydi. Bu sebeple onun gelişi İslamiyet’teki gibi kutsal sayılırdı (Ögel 2010,
274).
İnceleme alanımız olan Derinkuyu ilçesinde de yağmur, şimşek, yıldırım, gök
gürültüsü ve hortum hakkında birçok inanış mevcuttur. Bu inanışlar şunlardır.
Yağmurun bereket olduğuna inanılır (KK: 20, 22, 23, 24).
Yağmur durdu dersen yağmaya devam edeceğine inanılır (KK: 2, 5, 10, 12, 15,
16).
Kuşlar ötüşürse yağmur yağacağına, yıldız çok olunca havanın açık olacağına
inanılır (KK: 36, 37, 42, 45).
Kurbağalar sesini yükseltirse yağmur yağacağına inanılır (Güçlü 1995, 31).
Dağlardaki puslu havanın rüzgâr, bulanık havanın ise yağmur getireceğine
inanılır (KK: 57, 60, 65, 68).
Cenazenin üstüne yağmur yağarsa Cennetlik olduğuna inanılır (KK: 25, 32, 40,
43, 47, 50).
Selin, Allah’ın yoldan çıkan, azan kullarına bir cezası olduğuna inanılır (KK: 50,
52, 55).
Dolu yağdığı zaman bıçakla kesilirse duracağına inanılır (KK: 1, 2, 5, 7, 9).
Doluyu Allah’ın azan kullarını cezalandırmak için yağdırdığına inanılır (KK: 23,
25, 28).
Dolunun kıtlık ve yokluk getireceğine inanılır (Güçlü 1995, 79).
Şiddetli ve sık şimşek çaktığı zaman göğün yarılacağına suların dünyayı
saracağına inanılır (Güçlü 1995, 80).
Şimşek çakınca
“Yağ yağ yağmur
90
Teknede hamur, tarlada çamur
Ver Allah’ım sulu bir yağmur” denir (Güçlü 1995, 80).
Yağmur yağması için Çömçe Gelin oyunu da şu şekilde oynanır: “Hazırlanan
bebeği taşıyan en önde olmak üzere, bütün çocuklar toplu halde kapı kapı dolaşarak her
evin önünde hep bir ağızdan Çömçeli Gelin tekerlemesini söylerler.
“Çömçeli gelin çöm ister
Bir kaşık yağ ister
Yağ verenin oğlu olsun
Bulgur verenin kızı olsun
Yağ yağ yağmur
Teknede hamur, tarlada çamur
Ver Allah’ım sulu bir yağmur”
Tekerlemenin hemen ardından ev sahibi, çocukların istedikleri; yağ bulgur, un,
yumurta, kavurma, tuz vs. gibi yiyeceklerden birini verdikten sonra, beraberinde gizlice
getirdiği suyu çocukların –özellikle de çömçeli gelini taşıyan çocuğun- üzerine döker.
Yağmurun çok yağmasını isteyen hane sakinleri daha çok su dökerler. Su ile ıslanan
çocuklar kaçışarak başka bir evin kapısına varırlar, aynı işlem burada da tekrar edilir.
Bu şekilde bütün mahalle dolaşıldıktan sonra toplanan yiyecekler topluca yendikten
sonra dua edilir.” (Şimşek 2003, 82-83).
Şiddetli şimşek çaktığı zaman yere yatılır (Güçlü 1995, 80).
Rüzgâr eserken birden yön değiştirirse şeytanın dalga geçtiğine inanılır (Güçlü
1995, 83).
Rüzgâr, uğursuzluk olarak kabul edilir ve kıtlık getireceğine inanılır (Güçlü
1995, 83).
Fırtınalı havada saç kesmenin uğur getireceğine inanılır (KK: 70, 72, 75).
Mevsimlerdeki değişiklikler yöre halkı tarafından “Allah bize kızdı, başımıza taş
yağdıracak” şeklinde değerlendirilir (Güçlü 1995, 86).
Göktaşı düşen yere Allah’ın ilk uyarıyı yaptığına haksızlıkların, ahlaksızlıkların
devam etmesi halinde yeni uyarıların geleceğine yani başlarına taş yağacağına inanılır
(Güçlü 1995, 86).
Göktaşları herkesin görebileceği bir yere konulur ve kutsal kabul edilir (Güçlü
1995, 86).
91
Gök gürlemesi anında “Vela havle” okunur. Peygamber Efendimizin ismi
söylenilmemesi gerektiği söylenir. Çünkü Peygamber efendimizi sevdiği için onun ismi
söylendiği zaman daha çok şiddetleneceğine inanılır (KK: 20, 22, 25, 27, 30).
Gök gürlemesi anında şahadet getirilir (KK: 60, 62, 70, 75).
Gök gürlemesi anında “Allahümme salli ala seyidine Muhammedin” denir (KK:
60, 61, 63, 65).
Gök gürlemesi anında “La havle kuvvete illa billahi hüvel Aliyyül azim” denir.
İlk gürlemesinde zıplanınca günahların döküleceğine inanılır (KK: 30, 32, 51, 53).
Gök gürlemesi anında Kelime-i Şahadet getirilir ve “Allah’ım senden
korkmayan taş kesilsin” denir (KK: 20, 32, 35, 38, 42, 74).
Gök gürlemesi uyuyan bitkileri uyandırmak içindir. Onun için bahar
yağmurlarında gök gürlemesi çok olur (KK: 20, 22, 23, 63).
Yıldırım düşerken eşiğe oturulmaz, eşek, at yanına gidilmez (KK: 32, 33, 51, 53,
55).
Hortum gelince “Ali burada” denilirse gideceğine inanılır (KK: 56, 57, 71, 75,
85).

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Başa dön tuşu