Yöresel Halk İnançları

Ölüm Anı ve Sonrasıyla İlgili Halk İnanışları

Ölüm, insanoğlunu en derinden etkileyen olaylardan birisidir. İlk çağlardan
günümüze kadar insanoğlu, ölümün ne olduğu, nasıl olduğu, ölen insanın nereye gittiği,
gittiği yerde ne yaptığı, ruhun olup olmadığı, varsa ölünce ne olduğu konularına kafa
yormuştur. Her ne kadar dinler bu konuda bilgi verse de insanlar öbür dünyayı ve orada
yaşayanları göremedikleri için kendilerince fikirler yürütmüşler, ölenleri oradaki hayata
hazırlamaya çalışmışlardır. Bu da ölüm ve ölüm sonrasıyla ilgili; kültüre, dini inanışa,
zaman ve coğrafyaya göre değişen birçok inanışın ve uygulamanın ortaya çıkmasına
neden olmuştur.
Eski Türkler, “İnanılan Tanrıya karşı gelmek, kötü ruhların ve büyücülerin
faaliyetleri, kut’un veya tın’ın yitirilişi gibi sebeplerin ölüme yol açtığına inanıyorlardı.”
(Çoruhlu 2010, 137).
Bazı kültürlerde ölümle birlikte ruhun da yok olduğuna inanılır; ancak Türkler
en eski çağlardan beri ruhun, ölüm olayından sonra da var olduğuna, bedenden
ayrıldıktan sonra varlığını devam ettirdiğine inanmışlardır. Eski Türk inanışlarına göre
İnsanların iki ruhu vardır. Bunlardan birincisi süne’dir. Süne, insan hayattayken bile
vücuttan ayrılıp başıboş dolaşabilir. Bu başıboş dolaşan süneyi ancak Şamanlar,
mükaşefe kudretine sahip bazı adamlar ve nadiren de köpekler görebilir. Canın diğer bir
nevi vardır ki buna da Yula denir. Yula da süne gibi vücuttan ayrılıp müstakil
yaşayabilir. Rüyada gördüklerimiz bu Yula’dır.
Elimizdeki bilgilerden eski Türklerde ahret inancının bulunduğunu biliyoruz.
Eski Türk inanışlarına göre “Öteki dünyada ancak süne’nin rolü vardır. İnsanın
58
ölümüne iki şey sebep olur: Erliğin açgözlülüğü ve Erlik’le Ülgen’in müşterek olarak
verdikleri hüküm. Bu ölüm hükmü Erlik’le Ülgen’in memleketlerinin sınırında bulunan
Kara Kütük (Kara töngöş) denilen yerde verilir. Erlik’in açgözlülüğü yüzünden gelen
ölüm tabii değildir. Erlik’e kurban vererek bu vakitsiz ölümden kurtulmak mümkündür.
Büyük iki hükümdarın Kara töngöş’te verdikleri hüküm ile gelen ölümden kurtulmak
mümkün değildir. Ölüm anında süne vücuttan ayrıldığı gibi şeffaf buhar olur ve buna
Sünezinin üzüdü yahut sadece üzüt denir. Vücudu bıraktıktan sonra süne başka bir
dünyaya gider. Orada süne’yi Erlik’in elçisi-ölüm ruhu (Aldaçı) karşılar. Aldaçılar her
yeni ölen adamın çoktan ölmüş yakınlarından birinin ruhudur. Süne ile Aldaçı çadır
veya ev etrafında akrabalarının muhitinde dolaşırlar. Çocuk sünesi 7, yetişkin sünesi 40
gün böyle dolaşır.” (İnan 1976, 93-95).
Bu bilgilerden Türklerin, eski çağlardan beri ruhun ölümle birlikte yok
olmadığına, sadece dünya değiştirdiğine inandıklarını görüyoruz. Buna paralel olarak da
daha o zamanlardan itibaren Türklerde bir ahret inancının bulunduğunu tespit
edebiliyoruz. Eski Türk inanışlarındaki bu ahret inancı ve ruhun ölümle yok olmadığı
inancı İslamiyet’i kabul edince de devam etmiştir; çünkü İslamiyet’te de ahret inancı ve
ruhun ölümle yok olmadığı inancı vardır. Ancak bu inanış İslamiyet devrinde İslami
motiflere bezenerek, İslamiyet’in şartlarıymış gibi devam ettirilmiştir.
Eski Türklerde ölü çıkan eve ölen yetişkinse 40 gün, çocuksa 7 gün Şaman
girmez. Ölü çıkan evden bir hafta dışarıya eşya verilmez, dışarıdan eşya alınmaz. Bu
müddet zarfında ölü çıkan evden bir şey istemek ayıp sayılır. Kırk gün sonra mevtanın
akrabaları ruhlar bayramı (üzüt bayramı) yaparlar. Bu bayram için hayvan kesilir ve eti
umumi sofrada yenir. İhtiyarlar kısaca yüksek sesle:
Arktan yurtuna, pala pargazına
Yakşı polzın, ölgön sünezine aruu pozın
(Kalan halkına, yurduna, aziz evladına iyilik olsun! Ölenin canı temiz, arı olsun.)
gibi dualar ederler. Üzüt bayramında yapılan ayinlere Şaman faal olarak katılmaz.
Şaman sadece evden aldaçıyı, ardıçla tütsü yaparak kovmak için çağırılır.
Can, Altaylıların akidelerine göre ebedidir, ölmez. Her ölünün canı ahret
dünyasında Körmös olur. Körmös’ün ahretteki mukadderatı dünyada yaptığı amellerin
iyi veya kötü olmasına göre olur. İyilikler yapan adamın ruhu bu yer üzerinde kalır (pu
yer tuyat) ve bu dünyamızın nimetlerinden istifade eder. Bu dünyada fenalık yapan
insanların ruhu, fenalıklarının cezası olarak Erlik âlemine, yeraltındaki cehenneme gider
59
(Otko parıp yat). Bu ruhlar, vücuttan ayrılır ayrılmaz Erlik’in uşağı (elçisi) olurlar.
Bütün insanlara fenalık etmeye ve akrabalarından birisini Erlik âlemine çekmeye
çalışırlar (İnan 1976, 95-96).
Günümüzde Anadolu’nun her yerinde ölüm anı ve sonrasıyla ilgili birçok inanış
ve uygulama mevcuttur.
Aydın’da taziye evine gidenlerin ayakkabıları düzeltilmez. Düzeltilirse yeni
kimselerin öleceğine inanılır. Trabzon’da ölen kimse aile reisi ise cenaze evden
çıkmadan evvel ev, iplikle bağlanır, böylece evin uğurunun mezara gitmemesinin
sağlandığına inanılır. İzmir Menemen’de yeni ölen bir kimsenin defni esnasında
mezardan kemik çıkarsa mezarın ayakucuna gömülür ve para atılır. Kırşehir’de ise
kabre atılan paralarla kabrin satın alındığı, mevtanın rahat edeceği inancı vardır.
Denizli’de cenaze suyunun ısıtılmasından arta kalan odunların yakılması uğursuzluk
olarak kabul edilir. Kırşehir’de cenazenin ağzına Akik taşı konulması halinde, mevtanın
sorgu-suale kolay cevap vereceğine inanılır. Adana’da mevtanın rahatsız olacağı
inancıyla akrabaya kabir toprağı kazdırılmaz. Ankara’nın Bala semtinde cenaze kabre
defnedilirken doğduğu evden toprak alınarak kefenin üstüne serpilirse mevtanın kabir
azabı çekmeyeceğine inanılır. Aydın’da cenazenin cinsiyetinin belirtilmesi için onlara
şapka, pardösü, sutyen gibi şeyler giydirilir.
Amasya’da bir evden cenaze çıktıktan hemen sonra veya müteakip dokuz gün o
evin ışıkları söndürülmez. Ölünün ruhunun eve geldiği inancı vardır. Adapazarı’nda
cenaze evinde üç gün devamlı lamba yakılır. Balıkesir’de cenazenin çıktığı odanın
lambaları yedi gün söndürülmez, ruhun geriye döneceğine inanılır. Gaziantep’te yaslı
aile bir süre tıraş olmaz ve şahsi elbiselerini yıkamaz (Kalafat 2009, 63-81).
Anadolu’nun çeşitli yörelerinde olduğu gibi Derinkuyu’da da ölüm anı ve ölüm
sonrasıyla ilgili birçok inanış ve uygulama mevcuttur. Bu inanış ve uygulamalar
şunlardır.
Ölecek kimsenin kulağına devamlı şahadet getirilir. Böylece şahadetle öleceğine
inanılır (Karabakla 2003, 56).
Hasta acı çekmeden ölürse ruhunun cennete gideceğine inanılır (Güçlü, 1995:
41).
Azrail’in ölmeden önce kişiye Cennete mi Cehenneme mi gideceğini
gösterdiğine inanılır (KK: 13, 16).
60
Cenazenin yüzü gülüyor gibiyse Cennet’e gideceğini gördüğüne; yüz şekli
kötüyse Cehennem’e gideceğini gördüğüne inanılır (KK: 20, 22).
Ölen kişinin canı üç aşamada çıkar. Önce bir melek ayaklarından dizlerine kadar
canını alır, daha sonra bir melek dizlerden boğaza kadar canını alır. En son Azrail, canı
boğazdan bir kancayla çekip alır. Bu kişinin son nefesidir (KK: 196, 198, 204, 205,
208).
Ölecek kişiye Azrail’in ayak tarafından geldiğine inanılır (KK: 1, 6, 7, 20, 21,
27, 51).
Ölen kişinin karnına bıçak konulur (KK: 1, 3, 35, 70, 72, 75, 77, 80, 82, 90, 95,
100).
Ölen kişinin gözleri açıksa kapatılır. Çenesi açıksa kapatılıp bağlanır (Karabakla
2003, 56).
Cenazenin üstüne yağmur yağarsa Cennetlik olduğuna inanılır (KK: 25, 32, 40,
43, 47, 50).
Kişinin gözü açık ölmesinin ruhunun çıkışına gözün duyduğu hayranlıktan
dolayı olduğuna inanılır (KK: 212, 213, 214).
Kişinin gözü açık ölmesi iyiye yorumlanır. Ölürken iyi şeyler gördüğüne inanılır
(KK: 121, 122, 123).
Kişi, ölünce gözü açık kalırsa bu dünyada yarım kalmış işleri olduğuna inanılır
(KK: 2, 5, 6, 14, 16, 20, 22, 26, 27, 29, 32).
Gözü açık ölen kişinin bu dünyadan muradını alamadığına inanılır (KK: 20, 23,
52, 56, 59, 75, 83, 87).
Zor ölen kişilerin cehenneme gideceğini gördüğü için ruhunu vermek
istemediğine inanılır (KK: 132, 135, 136, 137, 138, 140).
Ceset simsiyah olmuşsa o kişinin cehennemlik olduğuna inanılır (KK: 2, 174,
176).
Cenazeye güzel kokular sürmenin iyi olacağına inanılır (KK: 20, 23, 75, 77, 78,
80, 81).
Ölen kişinin boynuna cevapname asılırsa bunun öbür dünyada yardımcı
olacağına inanılır (KK: 2, 5, 7, 20, 21, 22, 23).
Ölen kişinin, tırnak ve saç, sakalı kesilmez (Aytekin 2011, 29).
Ölen kişinin ayakkabısı hemen kapı önüne bırakılır (KK: 1, 11,50, 51, 52, 55,
57).
61
Cenaze çıkan evin bir süre süpürülmemesi gerektiğine inanılır (KK: 22, 24, 25,
33, 34, 35).
Lamba yakılmayan evin ocağı her vakit kararır. Aynı zamanda ev sahibi
öldükten sonra da mezarı karanlık olur (KK: 22, 23, 25, 27, 29, 30, 32, 35, 40, 42, 43).
Cenaze çıkan evde kırk gün ışık yakılır (KK: 100, 101, 102).
Cenazenin kefenine para ve Kur’an ayeti yazılmış kâğıt konulur (Güçlü 1995,
32).
Ölü çıkan evde üç gün boyunca geceleri ışık yakılır (KK: 29,30, 32, 35, 40, 42,
43, 45).
Ölünün odasının ışığı akşamları açık bırakılır (Karabakla 2003, 56).
Cenaze çıkan evin dışına geceleri su bırakılır (KK: 1, 3, 4, 10, 12, 15, 21, 22,
23).
Bir evden ölü çıkarken o evdeki sular boşaltılır. Azrail o sulara dokunduğu için
bir başkası daha ölür (KK: 11, 13, 123, 173, 178, 180, 185).
Ölen kişinin ruhunun cenaze kaldırılıp mezara konana kadar çevrede dolaştığına
ve kalabalığa “Ölen kim?” diye sorduğuna inanılır (KK: 32, 33, 51, 55, 57, 71, 85, 86).
Ölünün ruhunun Perşembe günleri evini ziyaret ettiğine inanılır (KK: 20, 25, 32,
33, 35).
Cuma akşamları ölünün ruhunun evini ziyaret ettiğine inanılır (KK: 4, 6, 15).
Asılan, vurularak öldürülen kişilerin hayaleti olacağına ve bu hayaletin insanları
rahatsız edeceğine inanılır (KK: 90, 93, 95, 97, 100).
Ölen kişinin ardından 7., 40. ve 52. günlerde yemek verilir (KK: 5, 6, 9, 10, 12,
20, 30, 40, 42, 43, 50).
Ölünün 52. günde etinin kemiğinden ayrılacağına inanılır ve bu gün yemek
verilir (KK: 20, 22, 23, 25, 30, 32, 33, 40, 81).
Ölen kişi adına 52. gününde de yemek verildikten sonra ölünün yakınları uygun
bir günde Mevlit okutup helva dağıtırlar. Böylece “Ölünün ağzının açılacağına” yani
bundan sonra onun da yemek yiyebileceğine inanılır (Güçlü 1994, 71).
Ölünün kırkıncı gün yemeğinin, ölünün yakınlarından birinin rüyasına girip
acıktığını söylemesiyle verildiğine inanılır (Karabakla 2003, 57).
Cenaze evine komşuları bir hafta yemek getirir (KK: 100, 103, 105, 110, 111,
112,114, 116, 117).
62
Yemekten sonra o ailenin ölmüşleri anılır ve “Ağzında bulunsun” denir (KK: 1,
2, 5, 7, 8, 10, 13, 16, 18, 21, 28, 30, 32, 35).
Ölü yemeği ölüm yıl dönümünde mevlide dönüştürülür. Camide okutulan
mevlitten sonra bisküvi türü şeyler dağıtılır (Karabakla 2003, 57).
Ölen kişinin elbiseleri fakirlere verilir (KK: 62, 70, 75, 77, 82,85, 86, 92, 99).
Ölünün erkek yakınları saç ve sakallarını tıraş etmezler (Karabakla 2003, 56).
Ölüm haberini alan kimseler o gün televizyon seyretmezler. Eğer o gün düğün
varsa çalgılı eğlence yapılmaz (Karabakla 2003, 56).
Ölünün yakınları ellerine ve saçlarına kına yakarlar (Karabakla 2003, 56).
Rüyasında ölmüş anne, baba, kardeş gibi yakınlarını gören kişi sadaka verir
(KK: 30, 32, 33, 35, 37).
Ölen bir yakınını rüyasında gören onun hayrına çocuklara yiyecek bisküvi gibi
şeyler dağıtır (KK: 21, 23, 32, 35, 36).
Rüyada ölmüş ataları görmek onun yardım istediği şeklinde yorumlanır ve
uyanınca o kişi için bol bol dua edilmesinin iyi olacağına inanılır (KK: 2, 3, 20, 21).
Cenazenin mezara götürülürken evinin önünden geçirilmesi gerektiğine inanılır
(KK: 1, 16).
Ölen kişinin tabutu geçerken yol kenarında bulunan herkes ayağa kalkar ve
ölüye doğru dönerek saygı duruşunda bulunur (Aytekin 2011, 29).
Cenaze defnedilirken küreğin elden ele verilmemesi gerektiğine inanılır (KK:
21, 22, 32, 35, 37).
Cenazenin ilk gecesinde su ısıtılan kazanın ters çevrilerek altında mum ya da
çıra yakılması (Güçlü, 1995: 32) gerektiğine inanılır.
Ölen kişinin vasiyeti yerine getirilmezse kabir azabı çekeceğine inanılır (KK: 23,
25, 27, 30, 32, 34, 36).
Çocukları kötü bir şey yaptığında ölünün kemiklerinin sızladığına inanılır (KK:
17, 20, 25, 26, 29, 30).
Geride kalanlar ölen kişinin onaylamayacağı işler yaptığı zaman ölünün
kemiklerinin sızladığına inanılır (KK: 2, 3, 7, 9, 13, 14, 19, 23).
Ölen kişinin vasiyeti yerine getirilmediği zaman ölünün kemiklerinin sızladığına
inanılır (KK: 70, 77, 81, 82, 85, 89).
Cenaze gömüldükten sonra mezarın üzerine bir kova su dökülür. Çünkü ölünün
susuz kalmayacağına inanılır (Güçlü 1994, 71).
63
Kabrin başında ateş yakılır (KK: 21, 23, 36, 38, 39).
Mezarın üzerini sık sık sulamak gerektiğine inanılır (Güçlü, 1995: 27).
Şehit mezarlarına bayrak asılır (KK: 23, 29, 30, 31, 51, 53, 55, 71).
Düğünlerde bayramlarda mezarlık ziyaret edilirken mezarın baş taşının üzerine
küçük bir taş konulur (Güçlü 1994, 72).
Geceleri mezarlığın yakınından geçilmemeye çalışılır çünkü hortlakların
mezardan çıkıp yolu kesebileceğine inanılır (Güçlü 1994, 72).
Mezarlığı parmakla göstermek hoş karşılanmaz, gösterene kızılır (KK: 175, 176,
178, 179).
Mezara basmanın günah olduğuna ve mezardaki kişiyi rahatsız ettiğine inanılır
(KK: 20, 21, 22, 23, 88, 89).
Mezarı çiğnemenin günah olduğuna inanılır (KK: 1, 2, 3, 14 19, 20).
Bayramlarda mezarlıkların ziyaret edilmesi gerektiğine çünkü ölülerin de
bayramı bildiğine ve ziyaret edilmek istediğine inanılır (KK: 22, 25, 27).
Mezarın üzerine basılmasına, ev yapılmasına kızılır çünkü mezardaki kişinin
kabirde sıkıntı çekeceğine, daralacağına inanılır (KK: 179, 180, 191).
Mezarlığın üzerine ev yaptırılmaz. Yapanların o evde mutlu oturamayacağına
inanılır (KK: 198, 204, 205, 206, 207, 208).
Mezarlığı parmakla göstermenin ölen kişiyi kızdıracağına inanılır (KK: 204,
205, 206, 207).
Mezarlıktaki ağaçların kesilmesinin ölülerin kemiklerini sızlatacağına inanılır
(KK: 208, 210).
Mezarlıktaki ağaçlar kesilmez, günah olduğuna inanılır (KK: 111, 112, 114,
115).
Mezarlıktaki ağaçların ölenlerin bağışlanması için birer mağfiret duası
niteliğinde olduğuna bunun için de kesilmemesi gerektiğine inanılır (KK: 201, 204, 206,
208).
Cuma günleri mezar ziyaretleri yapılır (KK: 20, 21, 23, 27, 51, 53, 55, 71, 85).
Mezar tahtası on tane olur (KK: 204, 206).
Mezarlıklardan eve bir şey götürmenin günah olduğuna inanılır (KK: 100, 101,
102, 105, 107, 110).
64
Mezar ziyaretlerinde mezarlara şeker bırakılır. Bu şekeri küçük çocuklar bulup
yediğinde bunun o mezarda yatan kişinin ağzında bulunacağına inanılır (KK: 20, 21, 30,
32, 58, 60, 61, 65).
Bayramlarda mezarlıklar mutlaka ziyaret edilir. Mezarların sütüne ibrikle su
bırakılır (Karabakla 2003, 57).
Mezar kazılan kazma, kürekle eve girilirse o evden ölü çıkacağına inanılır (KK:
5, 6, 9).
Mezarlığı parmakla göstermek iyi sayılmaz, gösterene parmağını ısır denir (KK:
12, 13).
Dişi ağrıyan kişinin mezar taşı ısırırsa ağrısının geçeceğine inanılır (Güçlü,
1995: 27).
Cenaze yıkanırken teneşirin altına dökülen su bir şişeye konup habersizce
sarhoşa içirilirse içkiyi bırakır (KK: 120, 121, 125, 137, 139, 141, 146, 178, 179, 180).
Gece sakız çiğneyenin ölü eti çiğnediğine inanılır (KK: 1, 12, 15, 17, 19, 21, 22,
23, 123, 124).
Ölü yıkanan kazan devrilirse başka ölü olacağına inanılır (KK: 4, 6, 8, 11).
Yavaş büyüyen çocuğun ölü suyuyla yıkandığı zaman daha hızlı büyüyeceğine
inanılır (KK: 1, 2, 22, 32, 35).
Cenazeyi kabre koyduktan sonra ahıra veya tuvalete girmeden eve girilmemesi
gerektiğine inanılır (Güçlü, 1995: 32).
Ölünün çıktığı eve hamile ve kırkı çıkmamış kadın ve bebekler kırk basar diye
sokulmaz (Karabakla 2003, 56).
Cenaze sahipleri kendilerini yerden yere vurarak, saçlarını yolarak ve
üzerlerindeki elbiseleri yırtarak yas tuttuklarını belli ederler (Aytekin 2011, 31).

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Başa dön tuşu