Yöresel Halk İnançları

Ateş ve Ocak Kültüyle İlgili Halk İnanışları

Od, ocak iye veya iyeleri Türk hayatında mevki işgal eder (Kalafat 2010, 185).
Verbitsky tarafından tespit edilen eski bir Altay efsanesine göre ateşi insanlara Tanrı
Ülgen vermiştir ve “Bu ateş atamın kudretinden taşa düşmüş ateştir” demiştir.
Altaylılar ateşe karşı söyledikleri dualarda ateşe “Güneş ve aydan ayrılmışsın”
derler, ateşin gökten Tanrı Ülgen tarafından gönderildiğine inanırlar. Ateşe karşı asla
küfretmezler, saygısızlık yapmazlar. Ateşi su ile söndürmek, ateşe tükürmek, ateşle
oynamak kesinlikle yasaktır.
Ateşe bakıp kehanet etmek ve fal bakmak Türklerde çok eski bir gelenektir.
Özbek hanlarından Kocugum çadır çadır dolaşarak ateşe yağ atıp kadınların falına
bakar, “Senin oğlun olacak”, “Senin kızın olacak” derdi.
139
Karagasların inancına göre ateş ıslık çalarsa “Uzaktan bir yolcu gelecektir.”
Ateşin gece ıslık çalması iyi değildir, aza (şeytan)’ın geldiğini bildirir. Yakutlar,
ocaktaki külün kıpırdadığını görürlerse “Og kuta oynayur” (Çocuk ruhu oynuyor)
derler, ateşin ailede bir çocuk doğacağını haber verdiğine inanırlar.
Şamanistlerin inançlarına göre ateş her şeyi temizler, kötü ruhları kovar. VI.
yüzyılda Batı Göktürk hakanına gelen Bizans elçilerini ateşler arasından geçirmişlerdi.
Moğol saraylarında da bu adet vardı. Bu tören elçilerle gelmesi muhtemel olan kötü
ruhları kovmak için yapılırdı. Bu inancın izlerini Müslüman Türklerde de görüyoruz.
Başkurtlar ve Kazaklar bir yağlı paçavrayı tutuşturup hastanın çevresinde “Alas alas”
diye dolaştırırlar. Buna Alaslama derler. Bu kelime Anadolu’da Alazlama şeklinde
muhafaza edilmiştir, ateşte temizleme anlamını ifade eder (İnan 2006, 66-68).
Ateş ruhuna hitaben okunan Şaman ilahilerinden anlaşıldığına göre aile ocağı
kültü ile ateş kültü birbirinden ayırt edilmez. Aynı zamanda ocak kültü atalar kültüyle
de bağlantılıdır (İnan 2006, 68). Aile ocağı ataların mukaddes yadigârıdır. Büyük atanın
ve büyük ananın ruhları aile ocağında daima hazır bulunur; bunun için bunları takdis
etmek ve bunların namına olan ocağı söndürmemek lazımdır. Her aile ocağında mutlaka
atalarının tusları bulunur. Bu tuslar belli şekiller olabileceği gibi ataların eşyalarından
bir parça (Kavuk, elbise, pabuç vb.) da olabilir. Eski Türklerde ata köşesi olan ocağa
daima hürmet edilir. Ocağın üst tarafına herkes geçemez. Hariçten gelen gelinler oraya
ayak basamazlar (Yörükan 2009, 66-67).
Eski zamanlarda, ayin yaparak ateş etrafında toplanan Türkler, demir parçasını
ocaktaki ateşte kızdırıp örs üzerinde döverlerdi. Türkler, bu hareketleri ile kendilerini
tekrar yeryüzüne kavuşturan ateşe şükranlarını sunarlardı. Ocaktaki ateşi
söndürmeyerek bu tazimi ömür boyu sürdürürlerdi. Ateş, ocak içinde küle gömülerek
uyutulurdu. Kül ateşin koruyucusu, belki de koruyucu iyesi kabul ediliyordu. Külde ateş
yakmaya hazır halde bekletilen korlara nispetle ailede son çocuğa “Kül” adının verildiği
ve Kültigin, Od Çiğin adlarının buradan geldiği sanılmaktadır (Kalafat 2010, 185-186).
Ayrıca ocak Türklerde ailenin, soyun devamı anlamına gelmekteydi. Herkes mirası
bölüşüp evden ayrıldıktan sonra evde kalan ve babanın yerine geçen çocuğa Od Çiğin
yani ateşe bağlı olan ve evi koruyan adı verilirdi (Roux 2001, 236).
Türkler, ateş ve ocak iyesine bir saygı işareti olarak üstüne pis ve kötü şeyler
atmaz, bundan sakınırlardı. Ateşi söndürmez ve üstüne su dökmezlerdi. Bir bereket ve
140
hayat kaynağı olarak inanılan ateşi, Türkler ocaktan dışarı vermeyi uğursuzluk kabul
ederlerdi ve başka boydan kişilere asla ateş vermezlerdi (Kalafat 2010, 186).
Eski Türklerde olduğu gibi günümüzde, Derinkuyu ilçesinde de ateş ve onunla
bağlantılı olarak ocak ve kül hakkında birçok inanış ve uygulama mevcuttur. Bu inanış
ve uygulamalar şunlardır.
Ocağa tüküreni şeytanın çarpacağına inanılır (KK: 185, 187, 189).
Ocakta cinlerin, şeytanların çocuklarının bulunduğuna bu yüzden küle su
dökülünce onların yanacağına ve cinlerin, şeytanların insanların başına musallat
olacağına inanılır (KK: 100, 105, 108, 128).
Ocağa su dökülmez şeytanın çocuklarının yanacağına inanılır (KK: 150, 155,
156).
Ocağın üzerini boş bırakmanın uğursuzluk getireceğine inanılır (KK: 190, 192,
195, 199).
Kül ayakaltına dökülmez, şeytanın çarpacağına inanılır (KK: 52).
Ocağa süt taşarsa ineğin sütten kesileceğine inanılır (KK: 55).
Ocaktaki odunun ses çıkararak yanması o kişi hakkında kötü konuşulmasına
delalet eder (KK: 60).
Ocakta odun yakan kişi tarafından yakılan odunlardan ne kadar çok ses çıkarsa o
kişi hakkında o kadar çok konuşuluyor demektir (KK: 100).
Ateşe tükürmek, sövmek, tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir (KK: 70,
75).
Ateş yakıldığı zaman su ile söndürülmez, toprakla söndürülmesi gerekir (KK:
62).
Ocakta ateş yeşil yanınca misafir geleceğine inanılır (KK: 120, 122).
Yufka yapılıp sacı kaldırınca ateş ikiye ayrılır, bir tarafı gâvur bir tarafı
Müslüman olur. O zaman gâvur ile Müslüman ayrıldı denir (KK: 5, 7).
Hastalanan hayvanı ateşten geçirmek iyidir (KK: 85).
Sabah evinden başkasına ateş veren kişinin ocağı söner (KK: 86, 90).
Evsiz kişi ateşin üzerinden atlarsa evi olacağına inanılır (KK: 123).
Ateş çok önceden sönmüş olsa da külün yanında yatılmaması gerektiğine inanılır
(KK: 56, 90).
Külün ayakaltına dökülmesinin günah olduğu söylenir. Çünkü külün Hz.
Fatma’nın unu olduğuna inanılır (KK: 50).
141
Albasmasın diye kapıya ateş konulur ve gelen misafirler bu ateşin üzerinden
atlatılır (KK: 50).
Kırkı çıkmamış kadına misafir gelirse önünden ateş geçirilir (KK: 210, 211).
Külde cin ve şeytanın oynak yaptığına inanılır (KK: 200, 202).
Cuma günü ocağın külünün dökülmeyeceğine inanılır (KK: 92).
Ocak küllü bırakılırsa orada istenilmeyen bazı canlıların (Cinler, şeytanlar)
birikeceğine inanılır (KK: 80)

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Başa dön tuşu